Araya hafta sonu tatili girdi.
Şimdi yazıyorum.
....................
15 Temmuz Fetö Darbe Kalkışımı ya da Girişiminin bastırılmasıyla Türkiye uçurumun kenarından dönmüştür.
Ne kadar “hafifletmek” çabaları olursa olsun...
Ne kadar “güdümlü darbe girişimi” gibi söylemlerle sulandırılmak istenirse istensin...
15 Temmuz “tam bir darbe kalkışımıdır.”
Başarılı olsaydı yaşayacaklarımızı düşünmek bile dehşet veriyor.
....................
Henüz gazeteciliğe başlamadığım delikanlılık yıllarımda 27 Mayıs 1960 askeri ihtilaline tanık oldum.
55 yıllık gazeteciliğimde tüm askeri müdahaleleri yaşadım.
- Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat ve 21 Mayıs darbe kalkışımlarını...
- “Türk Silahlı Kuvvetleri Birliği” adlı “kapalı” yapılanma yoluyla siyasete “tehdit” yoluyla yapılan baskıları... Örneğin... “Bir profesörün Adalet Partisi’nden Cumhurbaşkanı adayı olmasının engellenişini... Başta Celal Bayar olmak üzere 27 Mayıs ihtilaliyle devrilen DP’li yönetici ve milletvekillerini siyasi haklarının iadesinin önlenmesi...”
- Dönemin Genelkurmay Başkanı ile 3 kuvvet komutanı ve jandarma genel komutanının TSK adına imzaladığı 12 Mart 1971 muhtırasıyla, Süleyman Demirel’in başında bulunduğu AP hükümetinin devrilişini, Nihat Erim Başbakanlığı’nda “Beyin Takımı” diye sunulan çoğu bürokrat “reform (!!!)” hükümetinin kuruluşunu...
- 12 Eylül 1980 ihtilaliyle TSK’nın yönetime el koyuşunu, TBMM’nin kapatılışını, liderlerin ve önde gelen siyasi parti yöneticilerinin sürgüne gönderilişlerini...
27 Mayıs ihtilalini aralarında az sayıda Generallerin de olduğu, çoğu albay, yarbay, binbaşı, yüzbaşı ve hatta teğmenlerden oluşan ve kendilerini “Milli Birlik Komitesi” diye adlandıran bir cunta yapmıştı.
“Generallerin, komite üyesi bir üst teğmen ya da yüzbaşı’nın arkasında yürüdüğü” hazin tablolar izlemiştik.
Neyse ki TSK bu unsurlardan arınarak kendi geleneksel hiyerarşik yapısına yeniden kavuşmuştu.
......................
Yarım yüzyılı aşan bunca kişisel gözlemim ve tecrübemle vurguluyorum ki “15 Temmuz hiç bir kuşkuya yer olmayan bir silahlı darbe kalkışımıdır.”
Diğer bütün ihtilaller, darbe girişimleri ve muhtıralardan en önemli farkı bunun “bir siyasi sivil örgütün emir, kumanda ve planlamasıyla” sahnelenmiş olmasıdır.
Bütün kamuoyu araştırmalarında yıllardır “Türkiye’nin en güvenilen kurumu” olarak görülen TSK’nın “dini eksen alan ve yurtdışında yaşayan bir eski imamın liderliğinde” -neredeyse- ele geçirilmiş olması şokuyla karşı karşıya gelindi.
“Emir komuta zinciri” yerine “Fetö örgütünde kıdem, imamlık” gibi bir “paralel hiyerarşik yapılanma” TSK’nın dokularına işlemiş, en önemli pek çok noktaya pençe atmış meğerse.
Tutun ki...
Allah korusun 15 Temmuz başarıya ulaşsaydı nasıl bir Türkiye’ye uyanacaktık 16 Temmuz sabahı.
“Fethullah Gülen’in, 10 yıllar önce dini lider Humeyni’nin İran’a gelişi gibi Türkiye’ye geleceği ve en üst otorite olacağı” yolundaki ifadeler bile, bu ülkenin nasıl badireden döndüğünü gösterir.
15 Temmuz’da bir ihbar, darbe kalkışımının öne alınmasına neden olmuş, demokrasiye sadık TSK mensupları, polis, halk tarafından şehitler ve gaziler pahasına çökertilmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o gece Hande Fırat’ın telefon ekranından görüntülü “sokaklara, meydanlara, havalimanlarına çıkın, darbecilere karşı koyun” çağrısının büyük etkisini teslim etmek gerekir.
Ayrıca milletvekilleri TBMM’ye gitmişlerdir.
Gazeteciler ve televizyoncular da demokrasiye sahip çıkmışlardır.
O gece daha darbe girişiminin ilk saatlerinde gazetem Milliyet’e gelmiştim.
Darbeye karşı yayımladığımız yıldırım baskıda “demokrasi ilelebet” başlıklı yazım yer almıştı.
Bütün darbelere, kapalı ya da açık askerden ya da başka güç odaklarından tüm darbelere, baskılara, tehditlere karşı olduğumu belirtmiştim.
Allah tekrarından korusun.