Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Dün öğle üzeri Anadoluhisarı’ndaki Demirören’in yalısının bahçesi...

Orada ne anılarım var.

Bir davet...

Abdi İpekçi, Kemal Ilıcak, Necati Zincirkıran ve eşlerimizle aynı masadayız.

Gecenin bir saatinde artık sesine güvenen konuklar da şarkı söylüyor.

O zamanlar Türkiye’nin en çok satan gazetesi Günaydın’ın Genel Yayın Yönetmeni Necati Zincirkıran alıyor mikrofonu eline ve başlıyor söylemeye:

“Denizler durulmaz dalgalanmadan...”

Güzel de söylüyor.

Abdi Bey sesleniyor:

“Bravo pıt pıt...”

Şarkı bittikten sonra bu “pıt pıt” lakabının öyküsünü dinliyoruz.

Haberin Devamı

.....................

Abdi İpekçi ve Necati Zincirkıran henüz genç ve heyecan dolu muhabirlerken “birbirlerini atlatma yarışındalarmış.”

Necati Abi Deniz Harp Okulu’nda eğitim almış, sporun her dalında iddialı ve haliyle çok hareketli ve süratli bir “yaman” genç gazeteciymiş.

Abdi Bey “Başımı döndürürdü, bir orada bir burada” diyor ve “Onun adını pıt pıt koymuştum” diye ekliyor.

Erdoğan Demirören her davetinde olduğu gibi yüzündeki tebessümle masalar arasında dolaşıyor, konuklarıyla sohbet ediyordu o gece de.

Necati Abi’nin omzunu okşadı, “Biz sana hep komodor, kaptan derdik bir de pıt pıt varmış, ama hâlâ pıt pıtsın” diye takıldı.

Gözümde bunlar canlanıyor.

.....................

Yalının güney tarafında denize uzanan bölümüne takılıyor gözüm.

Alevler içinde cayır cayır yanmıştı.

İçinde değerli pek çok tablo da kül olmuştu.

O gece Erdoğan Demirören’in gözleri dolu doluydu.

Demirören’li anılar

Bakışlarını alevlere saplamış, kımıldamadan duruyordu.

“Yanan binanın daha iyisi yapılır ama bu sanat eserleri bir daha yerine konamaz, asıl ona yanıyorum” demişti.

Erdoğan Demirören bilinçli bir koleksiyonerdi.

Müzayedelerde iyi alımlar yapardı.

....................

Güneş gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni’ydim.

Avrupa Güzellik Yarışması’nı düzenlemiştik.

Türkiye’nin tarihini ve güzelliklerini yansıtacak bir yerde “davet düzenlemek” istiyorduk.

Erdoğan Demirören “Bizim yalının bahçesinde yapalım” dedi.

Eşi, harika bir hanımefendi Tülin Demirören’le birlikte nasıl da güzel bir gece hazırladılar.

Haberin Devamı

Avrupa’nın her ülkesinden güzellerin yanı sıra o ülkelerin İstanbul’daki diplomatları da konuklar arasındaydı.

Erdoğan ve Tülin Demirören hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi.

....................

Yalının kuzey ucunda küçük ve sevimli bir “müştemilat” vardır.

Dönemin ABD İstanbul Başkonsolosu ve eşinin konukları olarak, Altemur Kılıç ile eşi, ve Canan’la birlikte teknedeydik.

Büyükada’nın arkasındaki Meyandros kayalıklarına demir atmıştık.

Bütün gün denize girdikten sonra dönüşte Boğaz keyfi yaparken Demirörenlere “Geçmiş olsun” diyelim diye düşündük.

Yalıya yanaştık.

Erdoğan Demirören müştemilatın önünde oturuyordu.

Yüzünün rengi soluktu.

Rıhtımla müştemilat arasındaki 3-4 metreyi yürümekte nasıl da zorluk çekiyordu.

Nefes nefeseydi.

Çok kısa süre önce Huston’da menhus hastalık nedeniyle akciğerlerinden biri alınmıştı.

“Yaaa Güneri’ciğim, bak yürürken bile nasıl zorlanıyorum” demişti.

Yüreğim yanmıştı.

......................

Gerçekten de inanılır gibi değildi.

Hafta sonları Büyükada Çam Limanı’nda tekneler demirlenirdi.

Haberin Devamı

Akşamüstleri Heybeli ya da Büyükada yürüyüş turlarına çıkılırdı.

Erdoğan Demirören hepimizden hızlıydı, bizden çok önce turu bitirirdi.

Ama düz yürüyüşlerden çok dağlara tırmanmayı, zorlu arazileri severdi.

Göcek Koyu’nda sabah yürüyüşüne çıkma programını dağa tırmanmaya, dağ yollarından Dalaman’a kadar yürüyüp dönmeye çevirirdi.

.....................

Aydın Doğan, Ercüment Karacan’dan Milliyet’i almadan önce gazetenin yüzde 25 hissesi Erdoğan Demirören’indi.

Gazeteciliği ve gazetecileri severdi.

Meslekten çok arkadaşları vardı.

Erol Simavi’yle ortak bir de fabrika kurmuştu.

Dağıtım şirketinde de emeği ve hissesi olduğunu hatırlıyorum.

....................

İyilikseverdi.

Sosyal sorumluluk projelerine, spora, özellikle Beşiktaş’a ciddi katkıları olmuştur.

....................

En çok kullandığı kelimeler “arkadaşım, kardeşim ve senin bu kardeşin” idi.

Gazetem Milliyet’in, TV programı yaptığım CNN’in patronu olmasından çok eskilere uzanan kadim dostumdu.

“Arkadaşım, kardeşim” dediklerinden biri olarak, onun ardından yazmak çok zor.

“Arkadaşım, kardeşim” diyen sesini bir daha duyamayacak olmak içimi acıtıyor.

Dostuma, arkadaşıma, kardeşime rahmet diliyorum.

Nur içinde yatsın.

Eşi Tülin Demirören’e, kaptan köşkünü bıraktığı Yıldırım Demirören, Meltem Demirören Oktay ve Tayfun Demirören’e, torunlarına, kardeşlerine, camiamıza başsağlığı ve sabır diliyorum.