İŞTE tam 95 yıl önce bugün...
“Efendiler yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demişti.
Yarın Cumhuriyet’in 95. kuruluş yılı.
Biz de Şeffaf Oda’da Cumhuriyet Bayramı’nı bugünden kutluyoruz.
Konuğumuz Cumhuriyet kadını Candan Erçetin. Atatürk yaşasaydı
onunla gurur duyardı.
.......................
Atatürk’ün izinden giden bir sanatçı o.
Babası Köy Enstitüleri’nden mezun.
Orada öğretmenlik yapmış. Kütüphane müdürlüğü yapmış. Babasının cenazesinde, babasının eski öğrencisinin anlattıklarını Şeffaf Oda’da paylaşırken gözleri doluyor Candan’ın. Candan hem duygusal
hem duyarlı.
Programa Candan’dan Atatürk’ün en sevdiği şarkılardan olan “İzmir’in Kavakları”yla başlıyoruz. Ardından “Vardar Ovası...” Candan ve duayen müzisyenlerden oluşan orkestrası coşkuyla kanatlandırıyor bizleri.
Atatürk’ün okuduğu kitaplardan, aldığı notlardan konuşuyoruz.
Onun için “kitap okumak, nefes almak gibi”ydi.
Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde” adlı kitabı Kurtuluş Savaşı’na ilham olmuştur. Kitap, Finlandiya’nın esaret altında bağımsızlığını nasıl kazandığını etkileyici bir dille anlatmaktadır. Mustafa Kemal, kitabı askeri okul müfredatında okutulmasını da emretmiştir. 1970’li yıllara kadar Türkiye’de en çok satan yabancı kitaptı. İlginç bir tesadüf ki kitabın başkahramanı Snellman Mustafa Kemal’in doğduğu yıl ölmüştü (1881). Ve kitap Cumhuriyetimizin doğduğu yıl 1923’te yazılmıştı.
Yılmaz Özdil’in yeni çıkan “M. Kemal” adlı kitabında yer vermesiyle birlikte kitap yeniden basıldı ve yeniden çok satanlar listesine girdi. Kapağı “Atatürk’ün Önerdiği Kitap” notuyla hazırlandı.
Atatürk, Ömer Hayyam’ın rubailerini, Shakespeare’in Romeo ve Juliet’ini, Homeros’un İlyada’sını da okumuştu.
Portaxe’ın Boğaz manzarasında Candan Erçetin ile Cumhuriyet Bayramı özel programı.
SARAY TAŞIYLA RESTO-BAR
SWISSOTEL Bosphorus’un “GABBRO” Resto-Bar’ındayız.
Swissotel’in -ilk Türk- Genel Müdürü Uğur Talayhan son iki yaz “16” adıyla terası çekim merkezi yapmıştı. Şimdi de kış ayları için giriş katındaki Gabbro...
Peki neden adı Gabbro?
Uğur Talayhan’ın bir bildiği vardır deyip sordum.
Cevabı şöyle:
“Otelimizin bulunduğu bu alan aşağımızda Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesiydi.
Dolmabahçe’nin inşaatında kullanılan ve adı -Gabbro- olan taşlar bu bahçeden de çıkarılmış.
O yüzden tarihi bir anlamı olacağını düşünerek bu yeni Resto-Bar mekânımıza Gabbro adını verdik.”
.......................
Salı akşamı Gabbro’da bir fotoğraf sergisinin -açılış öncesi- tanıtım daveti vardı. Serginin adı “Cinematic Beauty...” Fotoğraflar dünyaca ünlü sanatçı David Drebin’in. Kendine özgü fotoğrafları kadınlar ve onlarla örtüşen -hayranı olduğu- şehir manzaraları.
David Drebin ve Sevil Dolmacı ile birlikte sergideki fotoğraflardan birinin önündeyiz.
New York, Capri ve Paris gibi şehirler fonunda kadınlar.
Çok ünlü kadınların fotoğrafları dikkatimi çekti.
Örneğin...
David Drebin fotoğraflarının koleksiyoneri Hollywood yıldızı Charlize Theron, para ödeyip alamanın ötesinde sanatçının kamerasına model de olmuş.
Steve Jobs ve Diane Von Furstenberg de David Drebin’in fotoğrafladığı ünlülerden.
İngiltere’nin dünya çapında şarkıcısı Elton John da David Drebin fotoğrafları koleksiyoneri.
.......................
Sergiyi düzenleyen Sevil Dolmacı bizi tanıştırdı.
Geniş kenarlı kovboy şapkası, ilginç giysiler içinde neşeli ve
konuşkan bir adam.
Fotoğraflarının önünde tek tek bilgi verdi.
Bir fotoğrafta gördüğünüz bacakların hangi ünlü artiste, sarı saçlarını geriye atmış yüzü flu genç kadının kimliği, bir başka fotoğraftaki dudakların sahibi hepsinin ilginç öyküleri var.
David Drebin’in sergisi St. Regis Otel’deki “Sevil Dolmacı Art Gallery’de” açıldı.
22 Kasım’a kadar görebilirsiniz.
David Drebin’in kamerasından Charlize Theron..
MUTFAK ŞEFİ TENORLAR!
YEMEĞİN ortalarındayız.
Gerçekten “leziz...” İtalyan mutfağından seçmeler. Birbirinin tabağından kaçamak tadımlar yapıyoruz. Ve bir anda yanı başımdaki beyaz şef giysileri içindeki orta yaşlı adam İtalyanca şarkı söylemeye başlıyor.
Kulak okşayan bir tenor sesiyle “O sole mio...”
Enrico Caruse’yi anıyoruz.
Bu kez az ilerimizden bir başka tenor sesi şarkıya devam ediyor.
O da siyah mutfak şefi giysisi içinde. Paslaşarak düet. Sonra... Bir de soprano... Hoş bir kadın. Nasıl da sıcacık bir ortam oluşuveriyor.
.......................
Roma’da, Milano’da ya da herhangi bir İtalya kentindeki restoran değil. İstanbul Nişantaşı’nda yeni açılan “Galvin...” İlk olarak “Armani” restorandı. Bir süre sonra “La Petite Maison...”
Tuttu ama şöyle böyle...
Oysa... Her ikisi de gelenekleri, ünleri olan, mutfakları ve servisleriyle başarılı mekânlardı.
Galvin’in girişinde yazar Şebnem Burcuoğlu’yla...
Ama... “Feng Şui” öğretisine göre mekânlarla isimlerin
enerjisi örtüşmelidir.
Galvin’e bu ikinci gidişim. Kocaman salon ve bahçedeki masalar doluydu. Lezzet, servis ve güzel müzik. Bonusu da şeflerin mutfaktan çıkarak İtalyanca şarkı sürprizleri... Ama aslında 3’ü de profesyonel opera sanatçıları. Hoşluk olması için mutfak giysileriyle ansızın ortaya çıkıp sürpriz yapıyorlar.
.......................
Bu mekânı meslektaşımız Tayfun Topal açtı. Önce Nişantaşı Grey, ardından Cihangir Hazine ve diğer mekânlar. Bu da sonuncusu.
Kendi mesleğimizden olanların kurdukları işlerde başarılı olmalarından memnuniyet duyarım. TV sektöründe Acun Ilıcalı’yı alkışladık.
Yeme-içme-eğlence sektöründe de Tayfun’un yıldızı parlamakta.
Gazetecilikten yeme-içme-eğlence- turizm sektörüne başarılı geçiş yapan Tayfun Topal’la yeni açtığı Galvin’deyiz.