Çağımız, “bilgi çağı...”
Debisi (*) en yüksek nehirler akıyor gözlerimize, beyinlerimize, kulaklarımıza...
Bu denli hiper bilgi akımını süzmek, analiz etmek, sağlıklı sonuç üretmek çağımız bireyinin büyük sorunu.
Ve...
Demokrasi açısından da ürettiği tehlikeli bir sonuç “algı toplumlarına” dönüşmek. Yani “algı” giderek “bilgi çağının tuzağı” oluyor.
Gürül gürül köpürerek bireylere akan bu bilgilerin neden olduğu kafa karışıklığı “analitik düşünceyi” devre dışı bırakmakta.
Bireyler, bu bilgi kantitesini, kendilerine sunulan “algı hapları” olarak yutmakta.
“Analitik düşünme” yerine hisleriyle, yani algılarıyla “karar” ve “tavır” kamplarında yer almakta bireyler.
Böylece “gerçeklik” alanı “sanal gerçeklik” tarafından işgal edilmekte.
Siyasetin odakları kendi kanaat bloklarına bilgileri “algı hapları” haline getirip sunmakta.
Bireylerin de zaten hisleri, psikolojileri, antenleri buna açık.
Dramatik olan şey de “bilgi çağının” giderek, özellikle siyasette “algı çağına” kayması...
“Algı kamplarının” oluşması...
.......................
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimini iptal kararının, YSK “gerekçesini” açıkladı.
Alışık olmadığımız uzunlukta 250 sayfalık bir gerekçe.
Bir taraftan bakıldığında, “toplumsal hassasiyet dikkate alınarak bütün ayrıntılara yer verilmesi amacıyla uzun tutulmuş” yorumu yapılabilir.
Diğer taraftan bakanlara göre “amaç, kafaları karıştırmak.”
Bu polemiklerin üstüne çıkarak bakarsak, “bireyler için bir labirent” gibi.
Bu durumda tarafların kanaat önderleri tarafından yorumlar yapılması ve sonuçlar çıkarılarak sunulması gerekiyor.
Ve...
Kaçınılmaz sonuç, iki tarafın da kendi siyaset kamplarına göre yorumların, ürettiği algıların yansıtılması...
İki tarafın tabanlarında kendi antenlerinin kabul edeceği frekanslarda algıların yakalanması.
.......................
Sokaktaki Cumhur İttifakı tabanı kendi hisleri, yakınlıkları, algılarıyla diğer yorumlara kapalı.
Millet İttifakı ve destekçileri de karşı tarafa antenlerini kapatmış durumda.
.......................
Ancak...
Gene de iki taraf arasında “grinin elli tonu” bir “algı bölgesi” var.
“Oy geçirgenliği” olabilecek bir duygu coğrafyası.
Ekrem İmamoğlu o nedenle “mağduriyet” algısını vurgulamakta.
......................
“Seçim sandığı” için “vicdan sandığı” söylemini kullanmakta.
Böylece “haksızlığa uğrayan, seçildiği halde mazbatası elinden alınan seçilmiş Başkan” algısına soyunmuş bulunuyor.
Bununla beraber, “ağlak ve ezik mağdur” değil “bir kez daha kazanacağına emin” olduğunun profilini çiziyor.
“İmamoğlu varsa umut var” sloganı...
........................
Binali Yıldırım da “asıl kendisinin mağdur olduğunun” mesajını vermekte.
“Oyların sadece yüzde 10’u sayıldı, rakibin 16 bin oyu iptal edildi. Oyların hepsi sayılsaydı aslında benim kazanmış olduğum ortaya çıkardı. Ama YSK yeniden sayımı reddetti” diyor.
Bu da “vicdan adresli” bir mesaj.
“Zaten kazanmıştım. Bu seçimde de kazanırım” algı hedefli bir söylem ve tavır.
........................
Aslında...
Gerekçede de, muhalefet şerhinde de “cevabı olmayan” sorular var.
Bir başka yazıya.
.......................
(*) Debi: Saniyede akan metreküp su.