Mesut Barzani ile 3 saat geçirdim. Öğle yemeğinde konuğu oldum, konutunun bahçesinde yaptığımız yürüyüşte çok şey konuştuk.
“Tanımla” deseniz.
Cevabım: “Poker face (poker yüzlü adam)” olur.
Yani…
Oyunda elindeki kâğıtlar hakkında, yüzüne bakarak hiçbir tahminde bulunamazsın.
“Kare as”la “rest” çekerken de, “5 benzemez” kartla “blöf” yaparken de…
Tek tüy bile oynamaz.
Dağlardaki çatışmalardan, mağaralarda yıllar boyu yaşamaktan, babasından bu yana büyük küçük devletler tarafından kullanılmak ve aldatılmaktan, tabii babasının ve kendisinin de onları aldatmasından, bugünlere kadar ateşte yürüyerek geldi.
“Ne düşündüğünü, ne yapacağını” belli etmemenin yaşamsal önemini “var olma, varlığını sürdürme” imtihanlarında öğrendi.
Hayatta olan en eski politikacılardan biri.
……………..
Bu “poker face” tanımına nasıl vardığımı kısaca anlatayım:
2000’li yıllara doğruydu.
Barzani ve Talabani ile randevular almıştım.
Kuzey Irak Kürt bölgesine gitmiştim.
O zamanlar Barzani Süleymaniye kenti ve dolaylarına hâkimdi.
Konutunda yukarıda yazdığım gibi 3 saat konuğu oldum.
Türkiye’yle ilişkilerinden, çocukluğunun “bağımsız Kürdistan hayaline”, “babası Molla Barzani’ye ihanet ettiğini” söylediği Talabani’den nefretine, pek çok konuda düşüncelerini dinledim.
“Aşk mektupları yazdınız mı?” gibi layt konulara bile girdik.
“Nerdeee… Hayatım dağlarda, mağaralarda, çatışmalarda geçti. O söylediğiniz romantizmi yaşamaya hiç fırsatım olmadı” cevabını vermişti.
Her şeyin normal aktığı, olağan günlerin sohbetiydi.
“Oradan ayrıldıktan sonra, Erbil’e geçeceğimi ve Talabani’yle randevum olduğunu” söylemiştim.
Öylece dinlemiş, başka konulara geçmişti.
……………..
Foto servisimizin başındaki -merhum- Yalçın Çınar’la birlikte
Erbil’e geçtik.
Oradan da Talabani’nin bize randevu verdiği ofisinin bulunduğu binaya…
Fakat…
Talabani, az önce ayrılmıştı.
Bize de gittiği “İran sınırındaki bir ilçeye gelmemiz için” haber bırakmış.
Neden?
Cevap gerçekten çarpıcıydı.
“Barzani, Saddam’la anlaştı. Saddam’ın kuvvetleri Erbil’e doğru yol almakta. Talabani de İran sınırındaki güvenli bölgeye gitti!”
Bu hengâmede İran sınırına gitmemizi tavsiye etmediler.
Hemen Erbil’e geri dönmek istedik.
Fakat 18.00’den sonra Erbil Süleymaniye arasındaki “no man land” diye anılan çok tehlikeli “tampon bölgeden geçmemizin mümkün olmadığını” söylediler.
Çaresiz eski Anadolu kasabalarının hanlarını andıran köhne bir otelde gecelemek zorunda kaldık.
Gözümüze uyku girmedi.
Sabahı zor ettik. Güneş biraz yükselince tampon bölgeyi tutmuş, ne taraftan olduğunu anlayamadığımız- peşmerge komutanına “Kızımın düğünü var, lütfen geçmemize izin verin” diye bin bir ricada bulunarak Erbil’e vardık.
Medyada bu haber sadece bizim gazetede vardı.
Milliyet bize baskıya yetiştirmek için özel uçak kaldırmıştı. Kendi kendime hep tekrarlıyordum…
“Barzani ateşe yürüdüğümüzü bile bile tek bir işaret bile vermemişti. Nasıl olmuş da hiçbir şey sezememiştik?”
Barzani bu yaptığını sonradan bana “Talabani’nin Apo’yla yaptığı özel konuşma kasetini gönderterek” bir tür jestle onarmıştı.