Yıllık enflasyon yüzde 24...
Elbette tek rakamlılara kadar inmişken yüzde 24 “iyi haber” sayılmaz.
Bu, bardağın “boş yarısı...”
...................
Bardağın “dolu yarısına” da bakalım.
55 yıllık gazetecilik yaşamımda ne enflasyonlar gördük...
Yüzde 25 yıllık enflasyonun “müjde” gibi algılandığı zamanları anımsıyorum.
Örneğin...
1970’li yılların sonu...
Süleyman Demirel Başbakan... CHP’nin “Güneş Motel” organizasyonuyla AP’den (Adalet Partisi) kopardığı ve bakan yaptığı 11 kişiyle kurduğu hükümet tam bir “tükenmişlik sendromuydu.”
Demirel’in başında bulunduğu dışarıdan MSP destekli “azınlık hükümeti” tam bir “ekonomik enkaz” devralmıştı.
Bir televizyon programı yapmıştım.
Demirel’e ekonomik sorular yönelttiğim sırada “yeni bütçenin trilyonla ifade edildiğini” söylemişti.
İlk kez “trilyonluk bütçe” söylemiyle karşı karşıya kalıyordu Türkiye kamuoyu.
Sormuştum:
“Trilyon mu dediniz yoksa yanlış mı anladım?”
Cevabı:
“Artık trilyonları telaffuz etmeye alışmalıyız” olmuştu.
Demirel “Bizim yönetim dönemimizde bakın devlet bütçesi ne kadar büyüdü” algısını yaratmak istemişti.
Ama...
Aslında...
Enflasyon öylesine şaha kalkmış, TL o denli değer kaybetmişti ki bütçe 1 yıl öncesine göre büzülmüştü.
Büzülmüş hali bile sanki büyümüş gibi trilyonlu rakamlarla ifade ediliyordu.
....................
Program çekimi bitti, akşam TRT’de yayınlanacaktı.
Demirel “Bizim eve gidelim, bir şeyler içerken siyaset de konuşalım” dedi.
Eski Başbakanlık binasındaydık.
Başbakanlık otomobiline bindik.
Süleyman Demirel’in Kavaklıdere Güniz Sokak’taki iki katlı evine yol alırken Demirel gülerek hiç unutmadığım bir şey söyledi:
“Şimdi muhalefet ‘trilyonluk bütçe’ lafına takılacak, sabah akşam bunu konuşacak, gazete yazarları bunu yazacak, herkes ‘trilyonluk bütçeye’ takmışken, biz de kendi işimizi yaparız!..”
Daha o gün “liderlerin, kendi isteklerine göre kendi işlerine gelecek gündem maddesi üretmek stratejisine” bire bir tanık olmuştum.
Ortaya bir laf atıp muhalefeti ve medyayı onun peşine takmak, dikkatleri o yöne saptırmak...
....................
Gerçekten Türkiye o sırada yokluklar içindeydi.
Akaryakıt, şeker, tereyağı hatta ampul bile yoktu.
Demirel önüne bir Türkiye haritası koymuştu.
Her sabah bütün illerin valileriyle konuşuyor, “hangi illerde yokluk varsa” o illere bulunmayan her şeyi göndertiyordu.
Bana da “Yokluğu il il boğuyorum” demişti.
Fakat bunu manşetlerde “yoklar” değil, “trilyonluk bütçe” tartışmaları gölgesinde gerçekleştiriyordu.
Ve...
3 rakamlı enflasyon aşağılara çekildi.
“Yoklar” artık “yok edildi.”
24 Ocak kararlarıyla da büyük bir “mali devrim” gerçekleştirildi.
O devrim sayesindedir ki Osmanlı’nın son 200 yılından itibaren bu topraklara damgasını vuran döviz sorunu çözülmüştür.
Bugün hâlâ dünya serbest döviz sistemi içindeyiz. 1990’lı yıllarda, 2000’in başında yüzde 1500’e kadar varan enflasyon dönemlerini yaşadık.
Yani...
Yüzde 24 elbette tedirgin edici ama sağlam ekonomik disiplin, tasarruf, birkaç doz acı ilaç, demokrasi ve hukuk alanında olumlu açılımlarla kısa sürede yeniden tek rakamlı orana çekilebilir.