İktidardan, son günlerde “Avrupa” söylemleri.
“Avrupa bitiyor.”
“Avrupa çökmekte.”
“Avrupa Birliği dağılıyor.”
....................
Bunların “Hiç gerçeklik payı yok” denilemez.
Özellikle İngiltere’nin ayrılma kararı AB üzerinde bir “soru işareti” üretti.
Ama...
AB’nin lokomotifi Almanya, vagonları çekmeye kararlı.
AB de İngiltere’nin açtığı “Brexit” yarasını sarıp sarmaladı. İyileştirmek çabasında.
AB’ye bir büyük sorunu da ABD’nin yeni başkanı Trump açtı.
“NATO giderlerinin aslan payını karşılamak sürecini noktalayacağını, Avrupalı üye devletlerin de ellerini ceplerine atması gerekeceğini” söyledi.
Şimdilerde Brüksel bürokratları “AB’nin ortak savunma gücü” dosyasını raftan indirdi. Bu projeyi ABD’ye ihtiyaç duyulmayacak kapsamda yeniden oluşturmaya ve gerçekleştirmeye çalışıyor.
Son yıllarda giderek büyüyen ve “tehdit” haline gelen “ırkçı sağ partiler yükselişi” ise AB’nin yeni baş ağrısı.
Bu partiler uzun süredir var ama Almanya, Hollanda, Avusturya ve Fransa’da ırkçı dalga “tsunamiler” gibi kabardı.
IŞİD’in Avrupa ülkelerinde kanlı eylemleri “İslamofobi” psikolojisini üretti.
Ayrıca...
Küresel ekonomik durgunluğun Avrupa’ya yansıması sonucu AB ülkelerinin kendi vatandaşlarının işsizlik sorununu yaygınlaştırdı.
Düşük ücretle çalıştıkları için işverenlerin yabancı ve -genellikle- Müslüman işçi tercihleri bu “İslam karşıtı” tepkileri karbonatladı.
....................
Bunlar bir “genel değerlendirme...”
Özelde ise bu “İslamofobi” tarihten gelen “Türk düşmanlığı” nedeniyle Avrupa’daki Türkleri “simge” haline getirdi.
Bunda Türkiye’nin eskiye göre aradaki “uyum makasını açan” politikaları, söylemleri de etkili oldu.
Avrupa medyasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedefe koyan yayınları, hatta -çirkin- yayınları ölçüttür. Elbette kabul edilemez. (AB’nin eski Genişlemeden Sorumlu yetkilisi Verhogen’in bir Alman TV’sinde Türkiye’nin demokrasi hamlelerini anlatması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı savunması önemlidir.)
...................
Fakat...
Bu fotoğrafa bakarak “sonuç” çıkarmak yanıltıcı olabilir.
Tek fotoğraf değil, çok sayıda fotoğrafın akışıyla oluşan “film” yorumlanmalıdır.
Türkiye-Avrupa ilişkilerinin sadece “bugünü” değil geçmişi ve geleceği de görülebilmeli.
En az 2 bin yıllık Avrupa uygarlığı ve ekonomisi öyle birdenbire çökmez.
1940’lı son yıllardan bu yana 70 yıla yakın kökleri olan AB birkaç fiskeyle dağılmaz.
Dağılacaksa bile çok zaman akması gerekir.
Ayrıca...
Ekonomik durgunluklar “konjonktüreldir.”
“Dönemsel” olarak nice krizler, durgunluklar yaşanmış ve atlatılmıştır.
Nihayet...
“Irkçı partiler” yükselişe geçmiş olsalar bile iktidarı alamıyorlar.
Avusturya’da bu “kâbus” vardı ama beklenen o “ırkçı iktidar” sandıklardan çıkmadı.
Son olarak Hollanda’da da çarşamba günkü seçimlerde ırkçı parti geride kaldı.
Fransa’da yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinin merkez aday tarafından kazanılacağı yolundaki tahminler ağır basıyor.
Ve de “Avrupa ülkelerinin bütün vatandaşlarının, politikacılarının Türkiye karşıtı olmadığını” vurgulamalıyım. Azınlıkta olanların sesi daha çok çıktığı için, onlar duyuluyor.
...................
Sonuç...
Türkiye’nin ekonomik bağları ve içinde bulunduğu “savunma sistemi” Batı odaklıdır.
Kolay kolay koparılması mümkün değildir.
Bu gerçeğin bilinciyle “ulusal gururumuz” ile “ulusal çıkarlarımız” için her ikisine de özen göstererek rota çizmekte fayda var.