Afrin “tamam...”
Ya sonra?
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan “önce Fırat’ın batısı, sonra doğusundan başlayarak Kamışlı’ya kadar uzanan Türkiye’nin bütün güneyindeki PKK/YPG unsurlarının temizleneceğini, dahası ‘İkinci Kandil’ olarak bilinen Sincar’ın da sırada olduğunu” söyledi.
“Türkiye’nin güvenliği” için “stratejik plan” bu.
........................
Ancak...
“Olması gereken” ile “olması mümkün” örtüşüyor mu?
Suriye’nin “fiilen” parçalanması sonrasında “PKK’nın uzantısı PYD kantonlar (!!) coğrafyası” oluştu.
Türkiye için “yakın tehlike” bu.
Hatta “yakın ve ciddi tehdit...”
Bir “korsan devletle” komşuluk durumu.
Türkiye ile Suriye arasında 1. Dünya Savaşı sonrası çizilen ve uluslararası hukukun meşrulaştırdığı “Sykes-Picot” sınırı böylece emrivakiyle ortadan kalkmış oluyor.
Türkiye’nin bunu kabul etmek gibi bir zorunluğu olmadığı gibi, uluslararası hukuk ve anlaşmalar gereği “statüko ante” yani “daha önceki duruma getirme” hakkı da vardır.
Ankara’nın “Suriye’nin bütünlüğü” tezi böyle okunmalı.
.........................
Ne var ki koşullar hukukun mantığıyla uyumlu değil.
Fırat’ın batısında ve doğusunda Menbiç ABD bayraklarının dalgalandığı bir coğrafya.
Irak sınırına kadar ABD’nin 11 üssü var.
O kuşaktaki PKK/YPG ve onları da kapsayan SDG (Arapların da içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri) Amerika’nın DAEŞ’e karşı kullandığı kara savaş gücü.
Peki...
TSK ve ÖSO Menbiç’in batısından başlayarak, Fırat’ın doğusundan Kamışlı’yı da (Abdullah Öcalan’ın orada da bir üssü vardı) kapsayan bütün bir kuşağı boydan boya PKK/YPG’den temizlemesi nasıl olacak?
ABD ile hem karşı karşıya gelmek, çatışmaya girmek riski nedeniyle bu soru çok önemli.
Önceki gün Washington’da Dışişleri ve Savunma Bakanlığı “Orada biz varız” dedi bile.
Gazetecilerin “Fırat’ın batısından ABD güçleri çekilecek mi?” sorusuna “Öyle bir işaret yok” cevabı geldi.
Dahası...
Bırakın Fırat’ın batısını bir yana, Afrin’den göçen nüfus nedeniyle “kaygı” da dile getirildi.
ABD “Afrin’de biz yoktuk, ama Menbiç’te varız” tavrını da ortaya koydu.
..........................
Bunun yanı sıra Suriye de sesini yükseltti.
Türkiye’nin Afrin’i ele geçirmesi üzerine “işgalci yabancı devlet” gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi’ne başvuru hamlesini telaffuz etti.
.........................
Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilen ve kapalı niteliğiyle sadece Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun tercümanlığı da üstlendiği “çok özel” görüşme kilidi açacak “anahtar” olabilirdi.
Sızan bilgilere göre, “Menbiç’ten PKK/PYD çekilecekti, oranın güvenliğini Türkiye ve ABD birlikte üstlenecekti.”
Tillerson’ın bileti kesilince, bu anlaşma da buharlaştı mı yoksa “ahde vefa” ilkesine göre hâlâ yürürlükte mi?
Türkiye’ye göre “ilişkilerde, iktidarlar ve bakanlar değişse de devletlerin taahhütlerinde bağlayıcılık sürer. “
Bakalım yeni bakan Pompeo da o görüşte mi olacak?
Kaldı ki...
İşin bir de Menbiç sonrası var.