New York’taki ticaret merkezi İkiz Kuleleri’ni kaçırdıkları uçaklarla vuran, 5 bin kişinin canına kıyan El Kaide teröristleri de birer “general” miydiler?
Nereden mi çıktı bu soru?
Türkiye’nin “kırmızı listeye” aldığı PKK’lı teröristten ABD’nin sözcüsü “general” diye söz ediyor.
En çok kayıp verdiğimiz eylemlerin başında olmuş.
PKK’nın bölge sorumluluğu (!!) verilmiş.
20 yıldır PKK’da.
Bir süredir PKK/PYD güçlerinin başında.
Yani...
Türkiye’nin bölünmesini amaçlayan terör örgütü başlarından biri ve bu ülke insanlarının tertemiz kanlarını akıtmış.
ABD’nin “terör örgütleri resmi listesinde” yer alan PKK’lı bir kanlı terörist.
Ve...
O “general(!!)” ise, İkiz Kuleler canilerinin “rütbeleri ne?”
***
ABD ise 1950’li ilk yıllardan bu yana NATO içinde Türkiye’nin müttefiki.
Kore savaşından başlayarak Türkiye’nin silah yoldaşı.
Stratejik ortağı ve dostu (!!)
Olacak şey mi bu?
Teröriste “general (!!)” rütbesi vererek, Türkiye’ye en hafif deyimiyle “ayıp” ediyor.
Aslında...
Buna “ihanet” denir.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ya da Büyükelçiliğinden “durumu kurtarıcı/düzeltici” bir açıklama yapılmadı.
Tısss...
ABD adına bu sözcü kendi devleti için de “yanlış” yapmış bulunuyor.
Öyle ya...
Kendi devletinin resmi “terör örgütleri” listesinde yer alan PKK mensubuna “general” diyebilmesi -normalde- “akıl tutulmasıdır.”
Ama...
Türkiye-ABD ilişkilerinde çiviler yerinden oynadı.
Her şey şirazesinden çıktı.
Kendi terör listesinde yer alan örgütün Suriye kolunu, ABD’nin “sahadaki savaş gücü” olarak tanımladığı, o örgüte eğitim verdiği, binlerce TIR ağır silah gönderdiği, zırhlı araçlar verdiği şu durumda “general (!!)” demesi bir yana “mareşal (!!)” rütbesiyle de taltif edebilirdi.
***
Bu, tek bir olay olsaydı belki “zevzeklik” diye düşünülüp üzerinden geçilebilirdi.
Ne var ki...
ABD’nin PKK ve uzantısı PYD’nin sırtını sıvazlayan, başını okşayan “densizlikleri” bir “belgesel dizisi” olabilir.
Öyle raddeye geldi ki karşılıklı söylemler artık “devlet isimi vermeden, üstü kapalı imalar yapılmadan” doğrudan ve açıkça adresine gönderiliyor.
“Türkiye’nin NATO’da kalmasının anlamı, gereği” bile sorgulanmakta.
Gerçi Ankara da Washington da böyle bir “olasılığı” telaffuz etmediler.
Etmemeye de özen gösteriyorlar.
Ancak...
Bu iki başkentte yetkililer dile getirmeseler bile başka coğrafyalarda, ortamlarda “Bu gidiş, kopuşa uzanır mı?” kaygıları hafiften konuşulmaya başlanmadı değil.
Hatta...
“NATO’nun dışında Avrasya eksenine bir kayış” beklentilerinin tohumları da zihinlere atılmış bulunuyor.
***
Dileriz ki ABD’de sağduyu rüzgârları essin.
Böyle “radikal” ve 70 yıla yakın kökü olan dayanışma hukukunun önemi idrak edilsin.