DÜN bir Sikorsky helikopterimiz düştü.
12 şehidimiz var. Yüreklerimize düşen 12 ateş.
Kahramanla-rımıza rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
....................
Bir önceki gece televizyonda “SÖZ” dizisini izlemiş ve duygulanmıştım.
Bir yarbayın komutasındaki özel “timi” taşıyan helikopterin, omuzda taşınan füzeyle terörist tarafından düşürülüşünü getirmişti ekrana.
Neyse ki...
Ölen yoktu.
Ama...
Helikopterin pilotu enkazda sıkışmıştı, çıkarılamıyordu.
Terörist grup düşürdükleri helikoptere ulaşıp fotoğraflamak ve medyaya servis etmek için yaklaşıyordu.
Aralarında “Bu büyük başarıyı (!) fotoğraflayarak dünya medyasına yaymalıyız” diye konuşuyorlardı.
Helikopterden sağ kurtulanların da asıl kaygısı “canları” değil, teröristlere bu “propaganda” imkânını vermek ihtimaliydi.
Aralarında karar aldılar.
Son mermilerine kadar çatışacak ve sonunda kendileri ve içeride sıkışmış yaralı pilotla birlikte helikopteri patlatacaklardı.
“Teröristlerin düşürdüğü helikopter fotoğrafına şans tanımayacaklardı...”
Bu arada komuta merkezinden onları kurtarmak için “timler” gönderilmişti.
Ama...
Sis olduğu için helikopter kaldırılamamıştı, kurtarma operasyonu karayoluyla yapılacaktı.
Uzatmayayım, teröristler amaçlarına ulaşamadılar.
Ancak...
“İzlediklerimden çok etkilendiğimi, gözlerimin buğulandığını” söyleyebilirim.
Bir süre o ruh halim sürdü.
Ertesi gün, tıpkı dizideki gibi bir Sikorsky’mizin Doğu Anadolu’da düşeceğini elbette aklımdan bile geçiremezdim.
.....................
Bu acı olayın nedeni olarak “hava şartları” gösterilmekte.
Bu konuda eleştiriler olabilir.
“Uygun olmayan hava koşullarında helikoptere uçuş izninin nasıl verildiği” sorgulanabilir.
Kısa zamanda soru işaretlerinin cevapları alınacaktır.
Ama helikopter kazaları “öngörüleme-yecek” kadar karmaşık nedenlerle olabiliyor.
Bunu bire bir yaşadım.
Anlatayım...
.......................
1980’li yıllardı.
Güneydoğu’da PKK terörü dağlarda tırmanışa geçmişti.
Medyada “300-500 teröristle nasıl oluyor da başa çıkılamıyor?” gibi yorumlar yapılıyordu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren talimat vermiş, “Şu köşe yazarlarını bindirin helikopterlere, Güneydoğu’nun, Doğu’nun dağları üzerinde uçurun, hangi zor coğrafyada teröristlerle mücadele edildiğini yerinde görsünler” demiş.
Bir grup gazeteci sınır boyu sarp dağların, jilet gibi keskin kayalıkların üzerinde uçtuk.
Dönüşte yüksek bir dağı geçiyorduk ki altımızda ayna gibi parlayan krater gölü gördük.
Pilotumuz “Size daha yakından göstereyim” dedi, alçaldı.
Ortası oyuk krater çanağının içine doğru indik.
İşte o sırada garip bir şey oldu.
Helikopter havada döne döne irtifa kaybetmeye başladı.
“1 saat gibi gelen en uzun bir dakikayı” döne döne ve dehşetle yaşadık.
Kısacası düştük.
Allah yardım etmişti.
Gölün kıyısında suya düştüğümüz için helikopterimiz parçalanmaktan kurtuldu.
Su, sademeyi esnettiği için ölü de yaralı da olmadı.
Sadece helikopterin kuyruk kısmı koptu.
Bir süre sonra kurtarıldık.
Bu olayda ne pus, ne sis, ne sağanak yağmur, ne de fırtına vardı.
Gökyüzü pırıl pırıl, hava sakindi.
Yani “öngörülebilir” bir uçuşa elverişsizlik yoktu.
Ama düştük.
.......................
Güneydoğu’da teröristlere karşı savaşan kahramanlarımız bizim bir kez uçuşta yaşadığımız riski her gün hatta günde birkaç defa göze alarak görev yapıyorlar.
Onların hakkı ödenemez.
Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle, saygıyla ve şükranla anıyorum.