Hizbullah davasından hüküm giyenlerin inanılmaz bir yargı kararıyla tahliye edildikleri dönemde, Yargıtay üyelerine, bir gazeteci, şu yargı bildiren soruyu yöneltmişti:
“Dosyalardaki rakamlardan bahsediyorsunuz. Ama bir rakam var ki ölen insanların sayısını gösteriyor. Onların her birinin hayatları vardı...”
Aynı daire Balyoz davasında da inanılmaz hak ihlallerini görmezden gelip cezaları onadı.
Takım tutar gibi ikiye bölünüp, adalet kavramını unuttu koca bir ülke.
Birilerinin kazanması için insanların hayatları çalındı.
Ve yavaş yavaş ülkenin bütün sokaklarına, öyle olmadığını söyleyenlere bile sindi o anlayış.
***
Başımıza gelen, yanı başımızdakinin başına gelen işlere verdiğimiz tepkiler, nasıl yaşadığımızı da gösterir.
Yargının adaleti sağlayacağı zamana kadar takipçisi olamıyorsak yaşananların, “Burası Türkiye, üç günde unutulur” önermesini doğrulamaktan başka da bir şey yapmıyoruz.
Ama çok olay var ve alışıyoruz değil mi?
Bunları yaşayan insanların hayatı ise öyle kolay devam edemiyor.
***
Onlardan biri Tuba Özgül.
Selçuk Üniversitesi’nde, taşeron firmaya, “temizlik elemanı” olarak alındığında çok sevinen Özgül, bir enstitünün özel kaleminde görevlendirildiğini öğrenince hem şaşırdı hem sevinci pekişti.
Onca yıldan sonra işsizliği bitmişti.
Ancak böyle gitmedi.
İddiasına göre, özel kalemi olarak görev yaptığı enstitünün müdürü H.S.’nin, “Ne şık olmuşsun, rujun ne güzel” sözleri başladı.
O sözleri odaya davetler izledi.
Birinde, yine iddiasına göre, müdür, dışarıda yaptıklarını bildiğini belirterek, “Benimle de yapsana” dedi.
Özgül, odayı terk etti.
Eli ayağı titriyordu, arkadaşı gördü, olanı biteni anlattı.
Tepkisine rağmen müdürün davranışları bitmedi.
Cesaretini topladı, suç duyurusunda bulundu.
Konya Valiliği, onlarca yargı kararını bir yana atıp, kanıt olmadığı gerekçesiyle yargılamaya yer olmadığı kararı verdi.
***
Danıştay ise yargı kararlarını unutmadı.
Tanıklardan birinin de aynı kişiyle ilgili aylardır sonuçlandırılmayan taciz başvurusunun olmasını, tacizin tanığının olmasının zaten mümkün bulunmadığını, soruşturmanın gerekli olduğunu belirterek, valiliğin kararını iptal etti.
Rektörlük, bu karar üzerine ne mi yaptı?
Özgül’ü önce, “Zaten temizlik elemanısın” diyerek yurt temizliğinde görevlendirdi, sonra hakkında soruşturma açtı.
Özgül, bu soruşturmadan ceza aldı.
Psikiyatriden aldığı raporun süresi bitince, izin almak istedi, verilmedi.
Son olarak, başka kadının görev yapmadığı bir yemekhanede görevlendirildi.
Hukukun gereği buymuş gibi müdür ise enstitüden alınıp başka bir yere müdür olarak kaydırıldı.
***
Annesi bu süreçte felç geçiren Özgül, dışlandı, “Evlenecek kimseyi bulamazsın” sözlerine maruz kaldı.
Yerel basının haberleri engellendi.
Aynı üniversitede iki sene önce tacize uğradığını iddia eden hemşire S.B.’nin başına ne geldiyse aynılarını yaşadı.
Küçük iktidar alanlarında özellikle de kadınlara karşı her şeyi deneyebileceklerini düşünen erkeklerin saltanatı sürüyor hâlâ.
Olan biten; üzerinde bile durulmayan hayatların, parça parça.
Basit bir bildiriye, basit bir slogana, basit bir tepkiye, bir yazıya karşı, “risksiz kahramanlık zamanı” diyerek aslan kesilen, insanları işinden eden koca koca hocaların, devlet bütçesinden yolsuzluğa, hukuksuzluğa, tacizlere sessiz kaldığı bir yaşam standardı.
Özay Şendir
2025, Milliyet ve gazeteler…
30 Aralık 2024
Tunca Bengin
İran sen kendi haline yan...
30 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
Turizmde çeşitlilik ve 9 bin yıllık kaplıca
30 Aralık 2024
Hakkı Öcal
2025 Nükleer Afet Yılı olabilir
30 Aralık 2024
Eren Aka
Yılbaşında 55 bin polis sokaklarda olacak! İstanbul’da karargâh taksim...
30 Aralık 2024