Adaletli olanın ne olduğu, dönemlere göre değişmez.
Suç ve cezayı dönemin ruhuna göre yorumladığınızda ise sadece büyük bir tartışmayı tarihe bırakmış olursunuz.
Ve adalete dair tarih, mahkeme kararlarıyla şekillenmez.
***
2013’te, daha sonra KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlara yapılan operasyondan sonra atılan başlıklar korkutucuydu.
“Örgüt avukatları”, “Avukatların paraları örgütten”, “Kod isimleri bile varmış.”
Gözaltına alınan 9 avukat tutuklandı.
Aralarında ÇHD’nin başkanı Selçuk Kozağaçlı da vardı.
İddianamede, Kozağaçlı’nın örgütte ne kadar üst düzey bir isim olduğu anlatılıyordu.
Diğer avukatlara isnat edilen eylemler ürkütücüydü.
Olağan koşullarda, normal bir yargı sisteminde bu suçlamalar yıllarca tutuklu yargılanma nedeniydi.
Ancak heyetler, isimler, FETÖ soruşturmalarının etkisiyle değişti.
Kozağaçlı dahil avukatlar 2014 başında tahliye edildi.
Tahliye gerekçeleri “delil durumu, sabit ikametgâh sahibi olmaları, delilleri karartma ihtimallerinin bulunmaması, tutuklamanın tedbir olması.”
O avukatlardan bir bölümü, şimdi KHK ile ihraç edildikleri mesleklerine dönmek için açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın dosyalarında da avukat.
Ve o avukatlar, Gülmen ve Özakça’nın bir önceki duruşmasından hemen önce tutuklandı.
Gülmen ile Özakça’nın cuma günü yapılan son duruşmasından kısa süre önce sıra Kozağaçlı’ya geldi.
Tutuklanmasına yönelik hâkimlik kararı, Kozağaçlı’nın neredeyse 4 yıl önceki suçlamalarla yeniden suçlandığını gösteriyor.
Kanıtlar neredeyse aynı, kod isimleri değişen itirafçı ifadeleri neredeyse benzer.
Gerçekten bu kadar büyük tehlike oluşturuyorlarsa, bu isimlerin nasıl olup da tahliye edildiklerinin, serbest kalabildiklerinin yanıtı yok.
Benzer bir dava sürerken, mükerrer suçlamalarla, yeni operasyon yapılıp yapılamayacağının da.
***
Yıl yine 2013.
Önüne geleni “Kaçma şüphesi var” diyerek gözaltına alan, tutuklayan şimdinin firari FETÖ’cüleri fezleke hazırladı.
Gazeteci İsmail Saymaz’ın o dönemki haberine göre, Gezi olaylarının bir tiyatro oyunu ve Otpor’un talimatıyla başlatıldığı gibi iddialar sıralandı.
Şüphelilerden biri işadamı Osman Kavala’ydı.
Kavala için, “George Soros isimli şahıs tarafından kurulan Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu üyesi, organizatör ve finansör” deniliyordu.
“Şahısların Mısır’da olduğu sırada Kavala’nın da 11-14 Temmuz 2012 tarihi arasında yurt dışında olduğu tespit edilmiştir” ifadeleri kullanıldı.
4 yıl geçti, Kavala’ya şimdi de “Kızıl Soros” denilerek, Gezi ve 15 Temmuz darbesi dahil bir dizi suçlama yöneltiliyor.
Suçlamalar bilinse de
“4 yıl önce ne oldu ve bunlar nasıl yeniden gündeme geldi?” sorularının yanıtı en azından kamuoyu açısından belirsiz.
Başlıklar, tweet’ler havada uçuşuyor; “Gerçekleri açıklıyorum, o toplantı şüpheli, bu toplantı gizemli.”
Adalet, yargılarla, terörize, kriminalize etmekle sağlanamıyor.
Kararlardan geriye de korku değil güvensizlik kalıyor.