Dünyanın yegâne süper gücü ABD yönetiminde tam bir kakofoni hâkim, her kafadan ayrı sesler çıkıyor. Dolayısıyla, ABD’nin ne yaptığını ve ne yapacağını kimse kestiremiyor. İşin bundan da tuhafı, ABD’nin nereye savrulacağını yönetimindekiler de bilmiyor!
En derininden yüzeyindekine değin birçok ABD olması doğal, ancak bunların birbirlerine kontra gitmesi ve bunların ülke yönetimini (governance) çorbaya çevirmesi anlaşılır gibi değil.
ABD yönetimindeki bu denli bir istikrarsızlık, ister istemez dünyayı da etkiliyor ve çözüm bekleyen pek çok sorun giderek daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Bu durumun tipik örneği Suriye’dir. ABD, Suriye sorununda başında beri yalpa yapıyor ve bir dediği diğerini tutmuyor.
İşin başında Esed’e karşı tavır aldı; merkezi yönetime karşı oluşturulan koalisyonda yer aldı. Aradan geçen yedi yıl içinde girmediği kılık, boyanmadığı renk kalmadı.
Önceki hedefi Esed’di; yeni hedefi ise, belli ki Erdoğan’dır. Zira Erdoğan bertaraf edilmeden Türkiye bölünemez ve hayal edilen Küçük İsrail (Büyük Kürdistan) kurulamaz.
En son geldiği nokta ise, Türkiye’nin düşmanı terör örgütleriyle bir olup onları silahlandırıp, Türkiye sınırı boyunca konuşlandırmak. Sözde bahanesi de bunları DAEŞ’e karşı kullanmaktı.
Yalanı yatsıya kadar sürmedi; DAEŞ militanlarını da silahlarıyla birlikte PYD’ye katıp Türkiye’nin karşısına dikti.
Türkiye, politik yönden ne dediyse, dinletemedi.
Sonunda Türkiye derdini, herkesin (dost-düşman) anladığı dilden anlatmaya başlayınca, ABD, neden sonra, “Gelin, birlikte sınırda güvenlik şeridi oluşturalım!” demez mi?
Bizde buna, amiyane tabirle, “Uyan da balığa çıkalım!” denir.
Yedi yıl boyunca Türkiye’nin dilinde tüy bitti; “Gelin, uçuşa yasak bölge ilan edelim”, “Gelin, bir güvenlik koridoru oluşturalım; Suriyeli mültecileri bu güvenlikle alanlarda iskân ettirelim. Böylece, başta Suriye’nin komşuları olmak üzere, Avrupa ülkelerini mülteci akınından koruyalım...”
Bütün bunları duymazdan gelip, akan kanın teşvikçisi olanlar, Türkiye’nin harekâtıyla oyunlarının bozulduğunu görünce, “Birlikte çalışalım” demeye başladı.
Akılları sıra, böylece, bir yandan krallıklarının çıplaklığı örtülecek, diğer yandan da hazır başarıya konacaklar.
Halbuki tutarsızlıkları ayyuka çıkan ABD, ‘ne dediği belli olmayan’, ‘verdiği sözleri tutmayan’, ‘terör örgütlerini silahlandırıp dost ve müttefikinin karşısına diken, güvensiz’ bir ülke konumunda artık. Baksanıza, Trump-Erdoğan görüşmesinin içeriği bile çarpıtılarak yansıtılıyor!
Üst üste darbelere girişen, FETÖ elebaşını yanında barındırıp Türkiye’ye vermeyen ABD, hangi yüzle “Gelin, birlikte yapalım!” diyebiliyor?
Birlikte yapalım da sınırlarımızı FETÖ misali kripto örgüt mensuplarına teslim edelim; öyle mi?