Fuat Bol

Fuat Bol

fuat.bol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İdari sistemimizin adına demokrasi deyip, Meclis’in duvarına “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” diye yazmışız ama bu halin, gerçek manada uygulamasını hep gelecek baharlara bırakmışız!

Buna gerekçe olarak da kendimize göre bir sürü bahaneler uydurduk.

“Rejim yeni” dedik, “Halk cahil” dedik, “Bir sürü reform yaptık, bunların benimsenmesi zaman alacak” dedik, “İç ve dış tehdit var” dedik, “Bu kış komünizm gelebilir” dedik, “Profesörle çobanın oyu aynı olabilir mi?” dedik. Bunlar ve bunlar gibi daha nece bahaneler yetmezmiş gibi, iktidar gücünün yalnızca yüzde 20’lik kısmını kullanabilen hükümetleri, “Çizmeyi aştın!” diyerek alaşağı ettik.

Haberin Devamı

Bütün bunlarla da yetinmeyip, içimizdeki vesayet odaklarının iplerini dışarıdaki ağababalarının eline verdik. (NATO-Avrupa-ABD)

Halkı (STK’ları) küçümseyip, umursamadık. Peki ya devlet aklı?
O, gerçekleri en yalın şekilde görmesine rağmen neden önlem almadı?

Bel bağladığımız ABD’nin Kıbrıs konusundaki düşmanca tavrını (Johnson mektubu, silah ambargosu), YPG/PYG/PKK’ya silah-mühimmat ve personel verip üzerimize salmasını, bu örgütlere envaiçeşit silahları verdiğini, Cumhurbaşkanımızın koruma polislerinden tabancaları bile esirgediğini, kendisiyle ve başkalarıyla yapmak istediğimiz hava savunma sistemlerini engellediğini, FETÖ elebaşını elinde tutup bize vermediği gibi, aleyhimizde olabilecek her işte kullandığını, PKK’nın beyninin bulunduğu Kandil’e, ABD’den habersiz hava taarruzları düzenleyip sonuç alacakken, üst üste tehditler savurup kendilerini karşımızda bulacağımızı söylediklerini ve daha nice kalleşliklerini, kahpeliklerini görüp, bilip, yaşamamıza rağmen, biz
hâlâ onlarla dost ve müttefikliğe (!) devam
etmedik mi?

İçimizdeki tüm bu olumsuzluklara, bizi birbirimize düşürerek, küstürerek, düşman ederek ve asla bir araya getirmeyerek sebep oldular. Daha açık ifadesiyle, devlet-millet birliğimizi dağıttılar.

Siyaset (iktidarı ve muhalefetiyle), bürokrasi (askeri ve siviliyle) ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla herkes ayrı telden çaldı. Tek ortak noktaları, birbirlerine olan düşmanlıktı.

Haberin Devamı

Adına demokrasi deyip, davulu siyasi iktidarın boynuna astık, lakin tokmağı sürekli başkalarının eline verdik.

Yetkisi ve sorumluluğu olmadığı halde, siyasetten en acımasız şekilde (idam ederek) ve en hafifinden sandıkta hesap sorduk ama suçun yüzde 80’lik kısmını icra edenler hep unutuldu, unutturuldu!

Cici demokrasimizin şu haline bakın ki kanunla ve anayasayla sorumsuz kıldığımız cumhurbaşkanlarını yargılayacak şart ve usulleri vazettiğimiz halde, silahlı ve silahsız gücü eline verip, o da gücünü iktidarları alaşağı etmede kullanan ve gerçek iktidar gücü olan Genelkurmay başkanlarını yargılamayı
akıl edememişiz!

Yargıladığımızda da guguk haline getirdiğimiz hukukla yargılayabilmişiz.

İşte, içeride ve dışarıdan verdiğimiz demokratik savaşın özünde, iradenin ‘iktidarın’ gerçek sahibini (halkı) arayış vardır. Zira mevcut haliyle, kimin eli kimin cebinde
olduğu belli değil.

Getirilmek istenen yeni sistemle, Sezar’ın hakkı Sezar’a verilecek ve bundan böyle gerçek sorumlulardan hesap sorulabilecektir.