Bizdeki muhalefet partilerinin en büyük açmazı, içlerinde yapısal problemlerle enerjilerini tüketmeleridir.
Örneğin: CHP, demokrasiye geçtiğimiz günden beri sürekli seçim kaybediyor. Yetmiş yıla yaklaşan bir zaman diliminde, halkın oylarıyla iktidara gelememiş bir partiden söz ediyoruz.
Onca lider değişimine karşın, problem devam ettiğine göre; çareyi yine lider değişiminde aramanın manası var mı?
Ha Kılıçdaroğlu olmuş, ha İnce olmuş ne fark eder?
Doğrusu; Sayın Kılıçdaroğlu, bir, bilemediniz iki seçim kaybedince istifa etmeliydi. İstifa etmeyip direnmesi, hem partiyi ve hem de kendisini yıprattı ve elan da yıpratmaya devam ediyor.
CHP’deki delege savaşı, belli ki mahkemeye gidecek.
Mahkemeli veya mahkemesiz; partinin bu haliyle ortadan ikiye bölünmüşlüğü hayra alamet değil.
Parti merkezinin delege imzalarını yetersiz görüp Kurultaya gitmemesi; parti içindeki sorunu giderek büyütür ve partiyi bölünmenin eşiğini getirir.
Parti içindeki sıkışan gazı almanın yegane yolu Kurultaydır. Kimse, mahalli seçimleri bahane edip Kurultaydan kaçamaz. Sakıncası olsaydı, diğer partiler Kongrelerini toplamazdı.
Kurultaylar, parti yöneticilerine güvenin tazelendiği yerlerdir. Çekişme halinde olan, birbirlerini suçlayıp duranların ne kendilerine ve ne de muhataplarına güvenleri vardır.
Böylesine güven telkin etmeyen kişilere halk nasıl güvenip oy verecek?
CHP’nin asıl derdi, liderden ziyade, zihniyet meselesidir. Halka rağmen politika üretmeyi maharet sayıyorlar. Kendileri itiraf ediyor; iktidarın halk için, halkın menfaatine ürettiği politikalara bile karşı gelmeyi muhalefetin gereği biliyorlar.
Partinin köklerinden gelen ve parti genel sekreteri iken İnönü gibi tarihi bir şahsiyeti, liderlikten istifa ettirip genel başkan olan Bülent Ecevit bile, CHP’nin kodlarını değiştirememiştir. Çareyi ise, başka parti kurmakta bulmuş; zihniyet değişikliğine gittiği yeni partisiyle iktidar olabilmişti(DSP).
Zihniyet değişikliği derken; Ecevit, yalnızca dine ve dindara saygılı olacaklarını parti programına yazıp, dillendirerek iktidar olabilmişti.
Burada bir kısım okuyucularımız; CHP zaten dine ve dindarlara saygılı değil mi diye sorabilir.
CHP’nin dine ve dindara saygılı olmasını bir kenara koyun; CHP’nin kodlarında dine ve dindara karşı oluşun yanında, illa ki, din ve dindar olunacaksa; o da İslamiyet’in anlattığı şekilde değil, kendilerinin halka zorla dayattıkları bir din ve dindarlık anlayışı olmalıdır.
Zira CHP’nin tek başına iktidar olduğu yıllarda, okullarda okutulan tarih dersi kitaplarında (Din dersi zaten kaldırılmıştı); Kur’an-ı kerim ayetlerinin (vahyin) Allah tarafından indirilmediği ve haşa Hz. Muhammed’in bunları söylediği yazılıdır.
Yine bu cümleden olarak; CHP’nin içinde, kendilerince sözde en dindarları olan Şemsettin Günaltay ( Başbakan), Kur’an-ı kerimin ayetlerinin Mekki ve Medeni olduğunu, bunlardan yalnızca Mekki (Mekke’de nazil olan ayetler) olanlarını dikkate alınabileceğini, Medeni (Medine’de nazil olan ayetler) olanların ise, kale alınmaması gerektiğini söylemişti.
Görüldüğü üzere; kendisine din dayatan CHP’ye bu halk, neden ve nasıl oy verecekti?
Vermedi ve sittin senedir de vermiyor!
CHP, bu yanlıştan süratle dönmeli ve halktan özür dilemelidir.