Demokrasi tarihimizde; ‘bir Özal vardı diyeler..’
Dedik, diyoruz ve kendisine sonsuz rahmetler diliyoruz.
Malum; vesayet altında olan ve ağır aksak işleyen bir demokrasiye sahiptik. Bir-ikisi dışında gelip geçen tüm siyasi liderlerimiz, idare-i maslahatçı olup; etliye-sütlüye karışmadan patinaj yaparak gittiler.
Merhum Özal ise, farklı bir kişilikti. Özel sektörde, askerlerle ve siyasilerle en üst düzeyde çalışarak; sistemi, sistemin köreltilen noktalarını yerinde gördü.
Siyasilerle el ele vererek, mahut aksaklıkları yenmek için çok uğraştı; lakin birlikte çalıştığı siyasilerde gerekli mücadele ruhunu göremeyince bizzat siyasete girdi.
İhtilal sonrası (1983) yapılan ilk seçimlerde partisi tek başına iktidar oldu.
Devraldığı Türkiye her yönüyle içine kapalı bir rejimdi. Yurt dışına çıkmak isteyenler dövizi (100, en fazla 200 dolar) yalnızca Merkez Bankasından temin edebilirdi. Türk Parasını Koruma Yasası adı altında bir kandırmaca vardı; cebinde yabancı para taşımak eroin taşımakla aynı derece suçtu.
Türk iş dünyası ihracat nedir bilmezdi. Parada resmi kurla piyasa kuru arasında yüzde elli fark vardı. Turizm, turist, turistik tesis, tatil köyü, beş yıldızlı otel, tur, tur operatörü gibi kelime ve kavramlar yalnızca sözlüklerde, ansiklopedilerde bulunur; Türk insanının hayatlarının bunlarla, yakından ve uzaktan bir ilgisi bulunmazdı.
Özal, ülkemizde liberalizmin öncüsü oldu. Hantal devleti (KİT) özelleştirerek ekonomiye işlerlik ve karlılık kazandırdı.
Özel radyo ve televizyonların, sivilde telsiz kullanımının, her kademedeki (ana-ilk-orta- üniversite) eğitiminin önünü açarak; yıkılmaz bilinen tabuları yıktı.
Merhum Özal’ın en önemli özelliği; o tüm bu tabuları yıkarken, kimseyi ötekileştirmedi ve kimsenin kalbini kırmadı. Siyasetin nankörlüğüne bakın ki, yine de kimseye ve hatta en yakın arkadaşlarına bile yaranamadı.
Halbuki Özal, Türk siyaset tarihinde; dört eğilimli siyaset erbabını bir araya getirip tek çatı altında barındıran ender bir şahsiyetti.
O da Türkiye için çıkar yolun Başkanlık sistemi olduğunu biliyor ve sürekli dillendiriyordu.
Şayet o, askeri vesayet sistemini köklerinden sarsmasaydı; demokrasi, insan hak ve hürriyetleri adına bugünkü kazanımları elde edemezdik.
Hemen her fani gibi Özal’ın da sağlığında kıymeti bilinmedi.
Vefatından sonra iktidara gelenler, Özal’dan intikam alırcasına icraat yaptılar ama nafile. Zira Özal, macunu tüpten çıkarmıştı.
28 Şubat’ta, vesayet erbabının kendisi bile onca esip gürlemesine rağmen, suyu tersine akıtamadı!
Asker-sivil tüm vesayet odakları 2002 seçimleriyle havlu atıp; iktidarı, Özal’ın fikriyatının devamı olan AK Parti kadrolarına teslim ettiler.
Sayın Erdoğan, merhum Özal’ın açtığı yoldan; maddede ve manada kalkınmışlık hedefine koşuyor.
Nur içinde yatsın!