Ayrışmalara, ötekileştir-melere doyamadığımız şu zamanda, sıklıkla kullandığımız bir kavram ‘kutuplaşma’.
Malum, bizim ülkemiz bir imparatorluk bakiyesi; bundan dolayı da farklı din, dil, ırk ve mezheplere sahip insanların yaşadığı netameli bir coğrafya. Dolayısıyla, bu toplumu oluşturan bireylerden ‘tek tip’ olmalarını beklemek, istemek, dayatmak gerçeğe uygun olmamakla birlikte eşyanın tabiatına da aykırıdır.
Aslında eşit paydada payların çeşitliliği, olması gereken bir zenginliktir ve tüm toplumsal yapıların kaçınılmaz gerçeğidir.
Lakin ta Cumhuriyet’in başından beri, bizde, toplumu tek tipleştirmek üzerine beyhude çabalar sarf eden bir güruh hep oldu. Kendilerine göre de böyle olmak zorundaydılar zira bunlar, çatışma ortamından beslenip serpiliyorlar.
Bu kafa dün olduğu gibi bugün de kendi doğrularını ve değerlerini tepeden dikte etmeyi maharet bilir. Empatiden, anlayış ve başkalarına tahammülden fersah fersah uzak olan bu denli toplum mühendisleri başımızın en büyük belasıdır.
Hemen her kesim,
sınıf, karşı tarafı suçlayıp linç ederek, kendisinin barış ve toplumsal bütünlükten yana olduğunu dile getiriyor. Oysaki bu tavır, kutuplaşmayı tırmandırıp ‘öteki’ kavramını güçlendiriyor.
Durkheim, toplumu birbirlerine bağımlı parçalar olarak görür. Toplumun varlığını sürdürebilmesi ve gelişmesi, bu parçalar arasındaki iş birliğine ve koordinasyona bağlıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal ve siyasal alanda ortak genel değerler konusunda çatışmak yerine uzlaşmak zorundayız.
Demokrasinin gereği de budur. Ama galiba bizler henüz demokrasinin alfabesindeyiz. Zira ne demokrasi kültürünü özümseyip benimsedik, ne kendimizden olmayana bir saygımız var, ne ötekinin hakkını gözetiyoruz ve hatta tartışmayı bile doğru dürüst yapamıyoruz.
Yunan gazetesi İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı Ekrem İmamoğlu için başlık atmış ve “İstanbul’u Yunan kazandı” demiş.
AK Partili Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu da: “Bu arkadaş nereli? CHP’nin adayı nereli? Nasıl oldu da Yunan medyasının bu sözüne karşı bir ses çıkmadı?” diye sordu.
Tevfik Göksu’nun bu sözü, “Trabzonlulara Yunan diyen başkan derhal görevden alınmalıdır!” şeklinde çarpıtılıp algı oluşturuldu. Şu hale
bakar mısınız?
Halbuki CHP’li milletvekili İlhami Aygün, daha dün şu rezil sözü ettiğinde kimseden ses seda çıkmamıştı: “Diyanet İşleri Başkanı gidiyor Atatürk’e laf atan fesli Mısıroğlu’nu ziyaret ediyor. Mısıroğlu nereli dersiniz? Trabzonlu. Kurtuluş Savaşı zamanında Trabzon kimlerin elindeydi? Pontus Rum Devleti’nin.”
Cehalet ve kin tüten bu pespayeliğin neresini düzeltirsiniz?
AA muhabiri Bayburt’taki dağ yollarının fotoğrafını çekerken uçurumdan yuvarlanıyor; kişi hakkında sosyal medyada ağza alınmayacak laflar ediliyor. Neymiş efendim; seçim akşamı AA sabaha karşı yayını kesmişmiş de.
Velev ki AA hata bile yapmış olsa, bu garip muhabirin suçu ne?
Bunca kin ve nefreti o küçücük kalplerine nasıl sığdırabiliyorlar?
Biz ne ara böyle olduk?