Değişmez kuraldır: Bir şey haddini aştı mı zıddına döner (tekabül eder). Modern çağın en büyük hastalığı insanı kışkırtmasıdır; diğer bir deyişle, nefislerin gemi
azıya almasıdır.
Günümüzün en rahat yaratığı şeytandır; işten el etek çekmiş, istirahat etmektedir. Bir zamanlar kalp gözü açık veli bir kul, şeytanı boş otururken görmüş ve hayretle bunun sebebini kendisine sormuş. Şeytan büyük bir keyifle, “Zamanın din adamları, görevimi öylesine güzel bir şekilde yerine getiriyorlar ki bana iş kalmıyor” demiş.
Bu günün nefislerinin büyük çoğunluğu, şeytanın cisimleşmiş halini yansıttığından, eylemleriyle şeytana taş çıkartırlar. Tabii boş kalan şeytana da âlemi locasından seyretmek düşer.
Halbuki insan, biraz düşünürse, sahip olduğu hiçbir şeyin gerçek maliki olmadığını görür. İnsanın kendi varlığı bile kendinden değildir. İnsanı yoktan var eden, varlıkta durduran ve yok olmaktan koruyan biri var ve bu Bir olana insanın borcu olsa gerektir.
Öyle ya, beşeri münasebette bile en ufak bir iyilik karşısında teşekkür etmeyi borç bilmiyor muyuz? O halde, varlık sebebimize şükretmemek (O’nu bilmemek, tanımamak) insanlıkla bağdaşır mı?
İnsanoğlunun en bilmediği şey bizzat kendisidir. Nefsini tanımadığı için, onu doyurabileceğini sanır ve
ona çeşitli sunumlar yapar. Nefsin doymazlığını gördüğündeyse, iş işten geçmiştir. Zira sahibini çoktan helake sürüklemiştir.
İletişimin hızı ve kolaylığı, baskın kültürleri yayarak insanları kendilerinden, kendi değerlerinden, inanç ve törelerinden hızla kopardı ve halen de koparmaktadır.
Bundan dolayıdır ki: Eğer sizin internetiniz, size ait yazılı, görsel ve elektronik medyanız, sinemanız, vb. yoksa, bunlara kendiniz hükmedemiyorsanız, dünya üzerindeki günleriniz sayılı demektir! Yani kısa bir sürede yok olmaya mahkûmsunuz.
Ne diliniz, ne dininiz, ne töreniz ve ne de ahlakınız kalır!
Ateşli silahların ve buharlı makinelerin keşfiyle güç devşiren Batı, Greko-Latin medeniyetini, Yunan zekâsı-Roma düzeni ve Hıristiyanlık ahlak ve hassasiyeti üzerine inşa etti. Bunu da emperyal emelleri için kullandı.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar bu denli emperyal sömürgecilik devam etti; bundan sonra ise, nöbeti ABD ve İsrail (Evanjelizm-Siyonizm) devraldı. Bunlar da geçen bu 75 sene içinde,
tabir caizse, dünyanın
çivisini çıkardılar!
Bütün bir insanlığın üzerinden silindir gibi geçtiler; dünya arenasını yangın yerine çevirdiler. Ne din bıraktılar,
ne iman, ne töre, ne kültür,
ne ahlak, ne düzen, ne nizam; her şeyi altüst ettiler.
Ellerinde bulundurdukları devasa gücü, fesat ocaklarının fırınlarını yakmakta kullandılar. Artık dünyanın neresinde kan ve gözyaşı akıyorsa, kaldırdığınız tüm taşların altından bunlar
çıkar, bunların kanlı elleri
ve kapkara yüzleri çıkar.
Dünya, haddi aşanlara hadlerini bildirecek kurtarıcısını bekliyor!