Yeni yasama yılı başladı.
Başkanlık sistemiyle birlikte, demokrasinin erkleri, yasama-yürütme ve yargı, olması gerektiği şekilde, birbirinden bağlantısız ve bağımsız hale geldi.
Bundan önce sahip olduğumuz parlamenter sistemini vesayetle illetli (hastalıklı) kıldığımızdan dolayı, bunlar birbirine bağımlıydılar.
Zira hükümet parlamenterden teşkil ediliyor, kurulup işbaşı yapabilmesi için de yine parlamentodan ‘güvenoyu’ alması gerekiyordu.
Milletin doğrudan seçip iktidara taşıdığı siyasi partinin iktidar olması, yani hükümet kurması için de ayrıca parlamentodan yeterli çoğunlukta oy alması gerekiyordu.
Mantıksızlığa bakın ki asılın verdiğiyle yetinmiyor, vekilin de tasdikini arıyorduk.
Bu durum iki bakımdan sakıncalıydı; birincisi, müthiş bir zaman israfı söz konusuydu. İkincisi de hükümet olmada koalisyonların önünü açıyor ve siyasi istikrarsızlık sürüp gidiyordu.
Hesap ortada; parlamenter sistemle idare edildiğimiz dönemlerdeki hükümetlerin ortalama ömürleri yalnızca 18 aydır. Düşünün; istikrar olan dönemde 17 ay öncesinden erken seçim kararı aldık!
Bakanlar parlamenterlerden seçildiğinde, bakanların seçilmiş oldukları iller ister istemez ayrıcalıklı oluyordu. Bakan, bir daha seçilebilmek için, hizmetlerde kendi iline öncelik tanıyordu.
Böylece, ülkenin gerçekleri yerine, siyasetin gerçekleri önem kazanıyordu.
Vesayetle malul parlamenter sistemin, demokrasinin ruhuna uymayan şekliyle, yasama, yani parlamento, yürütmenin, yani hükümetin emrinde iş görüyordu.
Kanun tasarıları Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenip Meclis’e sunuluyor, iktidardan (hükümet) gelen tasarılar yine iktidar partisinin oylarıyla yasalaşıyordu.
Başkanlık sisteminde ise, bakanlar parlamentonun dışından belirlendiği için, bakanların her biri, kendilerini belirleyenin (Başkan) sekreteri konumundadır.
Bakanlar Kurulu’nun artık eskisi gibi parlamentoya bir şey dayatmaları söz konusu değildir.
Yalnızca ‘Bütçe’yi Cumhurbaşkanlığı Meclis’e sunacak, bunun dışında ne Cumhurbaşkanlığı ve ne de kabine (Bakanlar Kurulu) parlamentoya kanun teklifi ya da tasarısında bulunamayacak.
Başkanlık sistemiyle birlikte, milletvekilleri (özellikle iktidar partisine mensup olanlar) şahsiyetlerini müdrik olup, hükümetin emir eri olmaktan kurtuldular!
Artık hükümet hükümetliğini, parlamento da parlamentoluğunu bilecek, birbirlerine tahakküm edemeyecekler.
Her erk kendi işine bakacak ve başkalarının (diğer erklerin) işine karışmayacak, karışamayacak.
Başkanlık sistemiyle birlikte, hükümetleri (iktidarları) millet getirip götürecek. Milletin vermediği yönetim gücünü hiç kimse ve hiçbir kurum ve kuruluş (vesayet odağı) kullanamayacak.
Yeni yönetimle birlikte, odak millettir; millet beğendiğini iktidara taşıyacak, beğenmediğini ise iktidardan uzaklaştıracaktır.
Demokrasinin ruhuna uygun olanı da budur; işin gerçek sahibi millettir, vekiller ise emanetçidir ve millete hizmetle görevlidirler.