Fuat Bol

Fuat Bol

fuat.bol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AK Parti, daha doğrusu AK Parti Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, epey zamandır dillendirdiği bir süreci hem partinin teşkilatlarında (il, ilçe) ve hem de yerel yönetimlerde (belediyeler) başlattı.
O, sebebini, nezaketinden dolayı ‘yorgunluk’ diye ifade etse de, konu siyasi olunca, ister istemez değişik manalara çekiliyor. Bunların haklı ve haksız olanları olduğu gibi,
iyi niyetli ve art niyetleri olanları var.
Şimdilik art niyetli yaklaşımları bırakıp iyi niyetle olaya yaklaşalım.
15 yıldır tek başına iktidarı sürdürmekte olan bir siyasi partiden söz ediyoruz; tek bir dönemlik iktidar bile siyasi partiyi yıpratır.
Bizim gazetecilik mesleğinde bile ekranda sunucuların yüzleri zamanla eskiyor ve artık izlenmez (çekilmez) oluyorlar!
Dört dönem ve üstelik tek başına iktidar olan bir siyasi partinin kadroları elbette yıpranacak; bunda, taze
kana ihtiyaç olmasından
daha doğal ne olabilir?
Hem siyaset bir meslek değildir; bir hizmet aracıdır. Bizde ise, meslek olarak anlaşıldığından, ömür boyu yapılması arzulanır. Bu da hem kişiye, hem partisine ve hepsinden önemlisi ülkeye zarar verdi ve veriyor.
Unutulmasın ki kimse vazgeçilmez değildir; nitekim insan, her gün bal bile yese bıkar!
Doğanın kuralıdır: Hemen her şeyde olduğu gibi, siyasette de eski kadrolar yaşlanır, yorulur ve yıpranır; bunların yerine gençler, daha dinamik kadrolar gelir.
Esas eleştiri belediye başkanlıkları için yapılıyor ve halk seçti, halkın seçtiğini görevden almak halka hakaret olduğu iddia ediliyor. Halk, kendisine hizmet etsin diye seçti, hizmet etmiyorsa ve hatta halka ihanet içindeyse ne olacak?
Ülkede olağanüstü hal var, bunu neden görmezden geliyoruz? Bu olağanüstü hale neden olanlar, hemen her kurum ve kuruluşun kılcallarına değin nüfuz etmiş ve ister istemez anılan kadroları direkt veya dolaylı olarak kirletmiştir!
Muhalefet partilerini bu denli kirleten mahut yapı, iktidar partisini (bakanlıkları ve belediyeleri) ne hale getirmez ki?!
Bu kirli yapıyla mücadelede Sayın Erdoğan’ın nasıl yalnız kaldığını biliyoruz; teşkilatların ve mahalli yönetimlerin de bu mücadeleyi neden yapamadığını çok iyi
biliyoruz!
Ayrıca AK Parti,
kendisinin sıradan bir parti olmayıp bir dava partisi olduğunu iddia ediyor. Böyle bir iddianın sahiplerinin davalarına sahip çıkması ve hepsinden önemlisi dava insanı olmaları gerekmez mi?
Ki, o davanın temelinde de görev istenmez, verilir
anlayışı vardır.
Ayrıca, o seçilmişler, acaba kendileri mi seçilmiş yoksa partileri mi onları seçmiş ve partili olmaları mı onları seçtirmiş?!
Kerameti kendinden bilip, vazgeçilmez olduğunu düşünenlere siyaset yolu mu kapandı veya kapatılıyor?
Halep oradaysa, arşın burada!