İçimizde hâlâ 24 Haziran seçimlerinin ne manaya geldiğini ve bu seçimlerin ülkemize neler getireceğini bilmeyenlerimiz var.
Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılan onca seçimin içinde en önemlisi 24 Haziran seçimleridir. Çünkü bu seçimler ülkeye kulvar (yarış şeridi) değiştirecek, ülkeyi kara tren yolundan hızlı tren yoluna sokacaktır.
Malum, 1946 yılına kadar tek partili bir sistemle idare edildik. 46’da çok partili sistemle birlikte parlamenter modeli benimsedik. Tüm bunlar halka sorulmadan (tepeden dayatılarak) yapıldı.
Tek partili ve çok partili parlamenter sistemi bir asra yakın bir müddettir denedik. Bunca zaman içerisinde ne badireler atlattığımız cümle âlemin malumudur.
Bu müddet zarfında üç askeri darbe olmuş, bir başbakan ve iki bakan idam edilmiş, iki defa sil baştan anayasa yapılmış, yetmemiş, mahut anayasaların onlarca maddelerinde değişikliğe gidilmiş.
28 Şubat ‘postmodern’ darbesi yaşanmış, halkın seçtiği iktidar alaşağı edilmiş, 27 Nisan muhtırası verilmiş ve tek başına iktidarda olan bir partiye kapatılma davası açılmıştır.
Sonuç olarak, vesayet altındaki parlamenter sistemin bir hayrını görememişiz. Bir ileri gitmişsek, iki geride kalmışız.
Halkımıza mahut vesayet rejimi bile çok görülmüş olmalı ki 367 garabetiyle Meclis’in önü tıkanmış ve ona, cumhurbaşkanlığı seçimi yaptırılmamıştır. Demokrasiyi katleden bu durum şimdiye kadar zaten sorunlu olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine tüy dikmiştir.
Halka gitmekten başka çare bırakılmayınca, halka gidilmiş ve cumhurbaşkanını halk bizzat seçmiştir. 1981 Anayasası ile yetkili ve lakin sorumsuz kılınan cumhurbaşkanını, üstüne üstlük bir de halkın kendisi doğrudan seçince, sistem otomatikman ve kendiliğinden değişmiş oldu.
Bir kısım siyasiler ve onların medyadaki kalemşorları “AK Parti rejimi değiştiriyor!” diye söyleyip, yazıp çiziyor ama işin doğrusu, sistem değişikliğinin müsebbipleri sistemi tıkayanlar ve onu çalışamaz hale getirenlerdir.
Halkımızın yapmış olduğu en son anayasa değişikliğiyle de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (Başkanlık) gidilmiş, yetkilerle donatılan cumhurbaşkanlığı makamı, icraatlarından sorumlu kılınmıştır.
Önümüzdeki beş yıl için hükümeti ve üst düzey bürokrasiyi bizzat belirleyecek bir cumhurbaşkanını seçmek için sandığa gidiyoruz. Yani devlet başkanı aynı zamanda başbakanlık görevini de yürütecek.
Siyasi partiler iktidar olmak için vardırlar. Parlamenter sistemde iktidarı (hükümeti) başbakan belirler; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ise Cumhurbaşkanı belirliyor.
Şu halde, iktidara talip olan bir siyasi partinin gelen başkanının Cumhurbaşkanlığına adaylığı kadar tabii bir şey olamaz. Bunun aksini yapmak, ben iktidar olayım ama muktedir olmayayım demektir.
Diğer bir ifadeyle, davul benim boynumda, tokmak başkasında olsun demektir.
Bu durum, daha işin başında havlu atmak
değil de nedir?
Bu tuhaf halin tek ve belki de son örneği Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Sayın Kılıçdaroğlu kendinden başka kimi aday gösterirse göstersin, o aday kazansa da kaybetse de işin kaybedeni kendisi olacaktır!
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olacak!