Vahşi yüzünü medeniyet maskesiyle örtmüş ve onu da olabildiğince makyajlayarak ‘albeni’ şeklinde sunmaya çalışan batılının kapısında insan hak ve hürriyetleri arayan (dilenen) bizlere, binlerce yazıklar olsun!
Yahu! Biz hakikati ceket astarımızın içinde unutup, asırlar boyu onu başka yerlerde aramanın gafletinden ve hepsinden önemlisi, kendi kendimize, kendi değerlerimize ihanetimizden ne zaman kurtulacağız?
Hz Mevlana meşhur Mesnevi’sinde insanı, (ney)e, inleyen bir kamışa benzetir. Malum; budaklı kamışı, hayat bulduğu sudan kesip çıkarırlar. Onu yakarak delikler açıp, içine üflerler. Çeşitli nameler şeklinde çıkan tüm o iniltiler, kamışın suya (hayata) olan özlemini dile getirir.
Biz Türkler de; şu dünya sahnesinde, sayısız kez hayattan koparılmak istendik; bunlardan en önemlisi Cihan Devletimizin yıkılışı ile beraber maddi ve manevi dünyalarımızdan koparılışımızdır. Dünyanın tüm şer güçleri birleşerek üzerimize geldi; yalnızca vatan topraklarımızı işgalle yetinmediler; hafızamızı silip insanlığımızı, insanlık değerlerimizi unutturmak istediler.
Estirilen ve her şeyi kasıp kavuran bu sam yelinden sonra; A’dan Z’ye tüm yitirdiklerimizi Avrupa’nın kapısında arar olduk!
O Avrupa ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini daha 1945’lerde yayınladı. Onu da nasıl tatbik ettiklerini sayısız örnekleriyle; dün Bosna’da, bugün de Avrupa’nın her köşesinde, Türklere karşı sergiledikleri iğrençliklerde görmekteyiz.
O Avrupa ki, kadına asırlar boyu şeytan diye baktı ve şeytan muamelesi yaptı.
Avrupa merkezleri 1930’lara kadar insan hayvanat bahçeleri ile ünlüydü. Zenciler, Kızılderililer, Eskimolar, Aborjinler insana en yakın hayvan türü olarak tanımlanıyor ve kafeslerde teşhir ediliyordu.
Bu günkü tabloda; batılı parlamentolar, Türklerin soykırım yaptığını kabulde adeta yarış halindeler. Onlara sormak lazım; vahşi sürüleri halinde akın ettiğiniz Amerika kıtasındaki Kızılderililerin köklerini kuruttunuz; bu soykırım olmuyor da, Türk’ün ‘tehcir’ uygulaması mı soykırım oluyor?
Sizin yaptıklarınıza soykırım demek şöyle dursun; çevirdiğiniz binlerce kovboy filmi ile tüm dünyada öylesine algılar oluşturdunuz ve oluşturmaya devam ediyorsunuz ki; hemen herkesin belleğinde vahşi katiller sürüleri, kahramanlar olarak kazındı.
Vicdanları körelterek , dimağları uyuşturarak; akı kara, karayı ak yaptınız.
Türkler fethettikleri hiçbir yerdeki insanların dinlerine, dillerine, canlarına, mallarına ve namuslarına dokunmamışlar; dokunamazlar. Dinleri, bunlara kesinlikle müsaade etmez. Müslümanın diğer bir manası da emin olmaktır. Müslüman, kendisinden emin olunan kişi demektir.
Müslümanların fethettiği Endülüs (İspanya) de, değişik inanç sahibi insanlar, asırlar boyu bir arada ve huzur içinde yaşadılar. İspanya ne zaman ki batılıların eline geçti; Müslümanları ve Yahudileri ateşlerde yakarak köklerini kuruttular.
Balkanlar 500 sene Türklerin elinde kaldı. 500 sene sonra da, her şeyleri ile dipdiri olan onca millet, sahip oldukları ve hiçbir zaman kaybetmemiş oldukları tüm değerleri ile aynı yerlerde yaşamaktadırlar.
Demek oluyor ki; Türkler yaşatırken barbar, batılılar öldürürken, hem de yakarak ve işkence ederek öldürürken medeni öyle mi?
İşin vahametine bakın ki, kaybettiğimiz kişiliğimizi ve sahip olduğumuz manamızı; kendimizden ve öz değerlerimizden değil, batıdan, bizi insan bile görmeyen batılıdan öğrenmek hevesindeyiz!
Dünyaya insanlığı, adaleti ve topyekun medeniyeti öğreten bu milletin düştüğü, düşürüldüğü şu hale bakın!
Vah benim köse sakalım!