Yemeyip içmeyip, ülkesini sürekli batıya gammazlayacak! Bununla da yetinmeyecek; akla hayale gelmedik iftiralarda bulunacak ve utanmadan bu rezil hali de ‘erdem’ diye yutturmaya kalkışacak!
Gazetecilik erdemiymiş!
Hadi oradan!
İki tane MİT TIR’ı için ortalığı velveleye verecek ve dünyayı ayağa kaldırmaya çalışacaksın; ABD’nin, bütün dünyanın gözleri önünde terör örgütlerine verdiği binlerce TIR’lık silah ve mühimmatı görmezden geleceksin!
Yahut görüp de ses çıkarmayacaksın!
Üstelik ABD’nin verdiği vermekte olduğu o silahlar sana, senin ülkene karşı kullanılacak.
Senin ülken varsa tabi!
Bizde, kendi ülkesini batılı ağa-babalarına gammazlama eylemi yeni olmayıp çok eskilere dayanır.
Envai çeşit iftiraları batıya gammazlama eyleminde gazeteciler (!) yalnız olmayıp; başta kimi siyasetçiler olmak üzere, yine bir kısım askeri ve sivil bürokrat bu meşum işte başrol oynamışlardır.
Güç ve kuvvet bunların elinde olduğu halde; kendileri icabına bakmayıp neden bu aşağılık eyleme yelteniyorlar biliyor musunuz?
Kendilerinin darbe yapmaya güçleri yetiyor yetmesine de; darbenin icazeti gerekiyor! Onu da batılı ağa-babalarından başkası vermiyor da ondan!
Yapılan onca darbelerde dışarısının olduğu kadar ve hatta onlardan daha fazla içeridekilerin (işbirlikçi) rolü vardır. İçeridekiler yemeği hazırlarlar, pişirirler, sunarlar (şikayet ederler); bunun üzerine dışarıdan aldıkları icazetle (emir) eylemi icra ederler ve hep birlikte kotardıkları aşağılık eylemin sefasını sürerler!
İftira ve gammazlıkta biricik sermayeleri de ‘irtica’ ve ‘laiklik elden gidiyor!’ teranesidir.
28 Şubat bu halin tipik örneğidir. Aynı teranelerle alaşağı ettikleri Erbakan’ın cenazesine gidip günah çıkarmaya çalışmaları ise, mahut tıynetlerine tüy dikmiştir.
Siyaset sahnesindeki kişiler Avrupa’ya gidip; ‘…Türkiye’de terör var, orada can güvenliği yok; vatandaşlarınızı turist olarak göndermeyin!’ diyebiliyor.
Aynı şom ağızlar, el ele vererek; ‘Türkiye, terör örgütünün petrolünü dünyaya pazarlıyor!’, ‘DAEŞ terör örgütüne silah ve mühimmat verip, eleman temin ediyor!’, ‘Türkiye, terörle mücadele adı altında sivilleri öldürüyor; yerlerinden yurtlarından ederek göçe zorluyor!’…
Batılı dostlarımız (!) da gökte aradıklarını yerde buluyor; Türkiye’nin karşısında hizalanarak peş peşe endişelerini (!) dile getiriyorlar.
Eskiden bu endişelerin Türkiye’de yansımaları olabiliyordu; zira onların içeride ‘kolonyal’ müşterileri vardı.
İçeride müşterileri kalmadı; istedikleri kadar kendileri söyleyip kendileri işitebilirler!
Zira artık diriliş vakti!