Bu baş belası örgüt, dünyanın hiçbir terör örgütüne benzemiyor dedik; Türkiye’deki hali, okyanus üzerindeki aysberg gibidir. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler, bu örgütün hem kurucuları ve hem bütün dünya ülkelerindeki yönlendiricileridir.
Şu halde, bu mücadelenin kodları, tüm savaş stratejilerini kapsayacak şekilde ve mahut ülkelere karşı olmalıdır. Mücadelenin asıl zorluğu da buradadır.
Evvela herkesin aklını başına devşirip, bu mücadelenin, Türkiye’nin varlık-yokluk mücadelesi olduğunu bilmesi gerekir.
Emniyet Genel Müdürlüğü, FETÖ’nün yurt dışındaki para kaynaklarıyla ilgili çalışma başlatınca, Batılı ülkelerce korunup kollanan bu örgütün vasilerinde at kaçtı torba düştü! Oysa ki Türk İnterpol’ü yalnızca bilgi istemişti. Bundan bile rahatsız oldular ve Almanya işi iki ülke arasında krize kadar çıkardı! Bu giderilince, yeni bir kriz üretmenin derdindeler!
Batı medyası ağız birliği ederek, Sayın Erdoğan’ı “diktatör” ilan etmenin gayretiyle yırtınıyor.
Yani demememiz o ki FETÖ ile mücadelede Sayın Erdoğan yurt içinde nasıl yalnızsa, yurt dışında da Türkiye aynı şekilde yalnızdır ve hedeftedir!
FETÖ yandaşı dış ülkelerin medyalarının Türkiye’ye ve özellikle Sayın Erdoğan’a karşı başlatmış oldukları ve her gün dozajını artırarak sürdürdükleri yıpratıcı yayınlar bilinçli bir savaşın yansımalarıdır.
Batı, aynı savaşı Pakistan’da yürüttü ve ülkeyi kaosa sürükleyerek emeline ulaştı! Oradaki asıl hedefleri, nükleer silaha sahip olan tek İslam ülkesi Pakistan’ın elinden bu silahı almaktır!
Ne yazık ki orada da, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, hoca kılığına sokulmuş bir hain kullanıldı!
Türkiye, İstanbul’da devasa havalimanını yapıp Frankfurt’u köreltmeye yeltendiğinde, Almanya’nın Türkiye’ye karşı terör kartını ileri süreceği zaten biliniyordu. Doğrusu bu kadar aleni ve küstahça olabileceğini tahmin etmiyorduk.
Neredeyse Türkiye’nin tüm Batılı dostları (!) terör üssü konumuna geldi ve getirildi!
Bundan dolayıdır ki FETÖ ile dışarıdaki mücadelede, Başbakanlık ve bağlı dış kuruluşlar ile Dışişleri Bakanlığı, MİT, yurt dışı temsilciliklerimize ve oralardaki sivil toplum örgütlerimize çok iş düşüyor. Zira bulundukları ülkelerin yönetimleri, Türkiye’den kaçıp kendilerine sığınan terör örgütü mensuplarına kol kanat geriyor ve onları Türkiye’nin aleyhinde ve Sayın Erdoğan’ı şeytanlaştırma işinde kullanıyorlar.
Oralardaki Türk misyonu da, Victor Hugo’nun belirttiği üzere, “Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır!” sözünden hareketle, FETÖ’nün iftiralarını çürütmeli ve hak ve hakikati haykırmalıdır.
O yüzden söylüyoruz ki bu iş, parti meselesi ve hele hele Sayın Erdoğan meselesi hiç değildir; doğrudan doğruya Türkiye hedeftir. Bizlerin aymazlığı yüzünden, dün iktidar partileriyle kol kola yürüyen örgüt, bugün muhalefet partileriyle dayanışma halindedir!
Devlet ve millet hayatımıza kasteden bir terör örgütüyle mücadelede sen ben olmamalı; çünkü bu devlet hepimizin ve hiçbirimizin terör örgütü mensupları gibi, sığınabileceğimiz başka ülkemiz yok!
Sayın Erdoğan’ı yıpratmak adına, FETÖ ile ortak hareket etmek ve ortak dili kullanmak, başta siyasi partilerimiz olmak üzere hiç kimseye bir yarar sağlamaz. Bilakis, çok şey kaybettirir.
Nitekim muhalefet partisi olmasına rağmen Sayın Bahçeli, devletin tehlikeye düştüğünü görünce FETÖ ile mücadelede iktidarla ortak hareket etti; inanın, hiçbir şey kaybetmediği gibi, çok şey kazandı. Devlet-millet hayatımızda, devlet adamlığının ve milliyetçiliğin gereğini yaptı; böylece tarihe geçti ve milletimizin gönlünde taht kurdu.
Bunun da sonuçlarını, herkes gibi, o da sandıkta görecektir!