Kurt kocayınca (güç ve kuvvetten düşünce) köpeğin maskarası olur. Üzerinde yaşamakta olduğumuz bu netameli coğrafyada güçsüzlere yer yoktur. Bu coğrafyada ‘kendin’ olarak yaşamak istiyorsan güçlü olmak zorundasın. Güçsüzsen ancak güçlülere tabi olarak (uydu) yaşayabilirsin.
Coğrafya kaderdir ve biz Türkler, tarih boyunca hep çetin coğrafyalarda yaşadık. Nasıl yaşadığımızı tarihler yazıyor; güçlü ve kendimiz olarak yaşadık ve en önemlisi, başkalarından farklı olarak yaşattık. Malum, başkaları yaşamak için sürekli öldürdü ve öldürüyor.
Güç ve kuvvetten düştüğümüzde de başımıza nelerin geldiğini yine tarihler yazıyor.
Son imparatorluğumuzun enkazı üzerine, yeniden inşa ettiğimiz genç devletimiz de tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu, aynı netameli coğrafyada bulunuyor.
Bizi batırıp tarih sahnesinden silmek isteyenler, Milli Mücadele ile ‘yeniden doğuşa’ şahit olunca, kuzu postuna bürünüp dostluklarını ilan ettiler ve kurtarıcılığa soyundular.
Akılları sıra bizi yanlarına çekip, birlikte kalkınacaktık.
Cebri hürriyet (zoraki demokrasiye geçiş) telkiniyle dâhil olduğumuz NATO ve yeni dost ve müttefiklerimiz bizi hep külfette hatırladılar.
Merhum Menderes bunların gerçek yüzlerini görüp, milli hamlelere girişip ‘kendimiz’ olmaya kalkışınca darağacını boyladı.
Ta çöküş yıllarında, Kurtuluş Savaşı öncesinde de kurtuluşu yabancı mandasında arayanlar vardı. Kimi İngiliz, kimileri de ABD mandasını arzuluyordu.
1960 İhtilali bizi bizden kopardı ve o günkü askeri idarenin başındaki Cemal Gürsel döneminde IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalandı (1 Ocak 1961). Ondan sonra da aynı askeri yönetimin başbakanlığa getirdiği İsmet İnönü, 1965 yılına kadar IMF’den 55.5 milyon SDR borç aldı.
Bundan sonra da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Tansu Çiller müteaddit defa IMF’den borç para aldılar (toplam 19 stand-by anlaşması).
Verilen bu paraları, onların istedikleri yerlerde kullanabiliyor ve asla yatırıma dönüştüremiyorduk. Devamlı faiz sarmalında kalıp, bir önceki borcun faizi bile bitmeden yenisini alıyorduk.
Gırtlağa kadar borçlanarak yakamızı kaptırmış, ne olabiliyor ve ne de ölüyorduk.
Onların istedikleri şekilde, tek kelimeyle sürünüyorduk.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye, IMF ile son stand-by anlaşmasını 2005 yılında 6.6 milyar SDR için yaptı.
Aynı Erdoğan, öncekiler de dâhil, IMF’ye olan tüm borçları 2013 yılında ödeyerek (toplam 23.5 milyar dolar) sıfırladı.
Bütün bunlar, Batı adına Türkiye’nin kontrolden çıktığını ve ‘kendi’ olmaya doğru gittiğini gösteriyor. Menderes’i hazmedemeyen Batı, Erdoğan’ı mı hazmedecekti?
Bu yüzden, Sayın Erdoğan’ı çeşitli darbelerle düşürmeye yeltendiler. Bunlardan hiçbirinde başarılı olamadılar. Dün, güçsüz buldukları bileği istedikleri gibi bükebiliyorlardı.
Bugün öyle mi?
Ekonomik savaşlarla da başarılı olamayacaklar ve göreceksiniz, ava giderken kendileri avlanacaklar. Bakalım, içimizdeki, IMF’nin kapısını çalalım diyenler utanacaklar mı?
Zira artık haddi bildirilen bir Türkiye yok; had bildiren bir Türkiye var!