Daha dün 80’li yıllarda, sergilenen ve dikkat çekilmek istenen; ağzı bantlı, el ve ayakları sandalyeye bağlı siyasetçi afişleri vardı.
Demokrasi diye adlandırdığımız sistemimizi ne denli çığırından çıkarmışız ki, seçtiklerimizin hali ortada; eli-kolu bağlı, ağzı bantlı..
Seçilenin hali bu olunca, bir de seçenin (halkın) halini düşünün! Firavun’un ehramına (piramit) taş taşıyan esirden farksız..
Halkının hizmetinde olması gereken devleti, sözde kutsamak adına şirazesinden çıkarmış ve zorba devlet yapmışız. Halkına düşman kıldığımız devlete, halkı da düşman etmişiz.
Delinin zoru olarak, makulü hep asgari müşterekte aramışız. Bir türlü azami müştereğimiz olmamış, oldurulmamış..
Kan kusturulan millet, devletsizliğin ne menem şey olduğunu bildiğinden; her şeye rağmen devletinin üzerine titremiş ve kızılcık şerbeti içtim (!) demiştir.
Zorba devletten nasibini almayan ve ezilip horlanmayan halk kesimi yok gibidir.
Devletle-rejimle en ufak bir problemi olmayan Süleyman Demirel bile tek başına iktidarlarında millete hizmeti anlatırken: ‘selden kütük kapmak’ olarak nitelendirirdi.
Sel kimdi, kütük neydi? Neden buna kendini mecbur hissediyordu?
Yıllar yılı kök salıp devlette kurumsallaşan bürokratik oligarşi, kendi saltanatını sürdürebilmek için ‘irtica’ diye bir öcü peydahladı ve yemek istediği kim varsa; başta iktidarlar olmak üzere, bunun önüne atarak paramparça etti.
Yıllar geçiyor, iktidarlar değişiyor; milletçe pösteki saymaya devam ettiriliyorduk.
Zorba devlet asli işini (eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet) bırakıp, milletin kılık-kıyafeti, saçı-sakalı, din ve diyaneti ile meşrebi, mezhebi ve etnik yapısıyla uğraştı.
Yalnızca dindarlar değil, Aleviler, Kürtler, gayr-i Müslimler, solcular, sağcılar; hemen her meşrep ve her mezhepte olanlar bir şekilde zorba devletin hışmına uğradı.
Akıl ve mantık sırra kadem basmıştı.
Bütün bu anlamsız yaklaşımların temelinde millete güvensizlik yatıyordu. Bu fitne tohumunu, ta geçen asrın başlarında, dışarısı, içimizdeki beyinsizlerle iş birliği yaparak ekmişti.
Neredeyse tüm kuyular, delilerin attıkları taşlarla doldurulmuştu. Kırk akıllı değil, tüm akıllılar bir araya gelerek ve tamı tamına yüz yıl uğraşarak bu taşları çıkarmaya çalıştı.
Büyük günahlar karşılığında büyük bedeller ödendi.
Tüm bu bedelleri ödeyen millet, 24 Haziran seçimleriyle taptaze bir başlangıç yaptı.
Hem yetkiyi ve hem de yetkilileri bizzat belirledi.
Artık bundan sonrasının vebali günahı yetkili olarak seçilenlerindir.
Bundan böyle mazerete sığınan gafletten ve hatta dalaletten kurtulamaz!