AK Parti kuruluşunun 16. yılını idrak etti. Kuruluşundan hemen sonra yapılan ilk genel seçimlerle tek başına iktidara geldi ve o gün bugündür tek başına iktidarını sürdürüyor.
Demokrasimiz açısından, henüz bir yaşındaki bir siyasi partinin tek başına iktidara gelmesi ve bunu kesintisiz olarak devam ettirmesi, bir rekor olduğu kadar, düşündürücüdür de...
Bu durum AK Parti ve mensupları için ne kadar sevinilecek bir durumsa, başta ana muhalefet partisi olmak üzere, diğer muhalefet partileri için de o kadar üzüntülü ve kaygı vericidir.
Siyasi partilerde birlik beraberliğin parçalanmadan sürdürülmesinde karizmatik lider büyük önem arz eder. Evet, AK Parti treninden atlayanlar oldu ama blok halinde parçalanma olmadı. Bu cesametteki bir kitle partisini dağılmadan bir arada tutmak her babayiğidin harcı olmasa gerektir.
Burada da Sayın Erdoğan’ın liderlik karizmasına herkesin şapka çıkarması gerekir!
Türkiye’mizdeki gerçek solun kavruk beyinlerinden olan İdris Küçükömer’in yerinde bir tespiti vardır; şöyle ki: “Türkiye’de sol sağdır; sağ soldur!” Yani Türkiye’de emekçilerin, ezilenlerin, varoşlardakilerin, emeklilerin, garip gurebanın, kimsesizlerin haklarını savunan sol partiler olması gerekirken, sağ partiler olmuştur. Solcu gözüküp solu savunan ve gerçek solla alakası bulunmayan partiler ise, jakoben anlayışın mümessilleri olmuştur.
Görünüşte adları halkçıdır ama halka sırtlarını dönmüşlerdir; halkı küçümseyen, halkın değerlerini paylaşmayan ve halka tepeden bakan bir edaya sahiptirler. Zaten solcu geçinen bu partiler oyları da ezilenlerden değil, daha ziyade tuzu kuru ve halktan kopuk kesimlerden alırlar.
İşte AK Parti, muhafazakâr-demokrat olarak tanımlanırken, parti programı ve iktidar dönemlerindeki uygulamalarıyla soldaki bir parti görünümü arz etmektedir.
Yaşlılara, kimsesizlere, özürlülere, bakıma muhtaçlara ve bakıcılarına, gazilere, şehit yakınlarına, dul ve yetimlere, torun bakan babaannelere sağlanan sosyal haklar, her türlü takdirin üzerindedir. Zira bu kesimlerin çoğu, bu güne kadar hiçbir siyasi iktidar tarafından dillendirilmedi bile.
AK Parti iktidarları sayesinde devlet, kimsesizlerin kimsesi olarak sosyal statüsüne kavuştu.
Parlamentoda iken sosyal içerikli bu kanunları büyük bir heyecan içerisinde çıkarırken, grup toplantısında Genel Başkan Sayın Erdoğan, görme özürlü İstanbul milletvekili Lokman Ayva’ya, “Sen ve arkadaşların, çıkardığımız bu sosyal içerikle kanunları nasıl buldunuz? Memnun musunuz?” diye sordu.
Lokman Ayva her zamanki muzip haliyle ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Efendim! Nasıl memnun olduğumuzu anlatamam. Diğer insanlar da bu kanunlar karşısında özürlü olmak istiyorlar!” Bunun üzerine grup kahkahaya boğuldu.
Eski bir AK Partili parlamenter olarak değil, 40 senedir Türkiye’deki politikayı yakından izleyen bir gazeteci gözüyle, AK Parti Türkiye’nin partisidir ve çimentosudur. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da malum partinin (ona da parti denirse tabii) dışında AK Parti’den başka parti var mıdır?
AK Parti’nin varlığı bölünmenin önündeki yegâne ve en büyük engeldir. Her siyasi parti gibi AK Parti de iktidarları boyunca yıprandı; onun da yenilenmeye ve taze kana ihtiyacı var. Bunu en iyi gören ve değerlendiren Sayın Erdoğan oldu ve partinin başına geçerek kolları sıvadı.
Âcizane önerim; kimsenin gözünün yaşına bakmadan, gençliğe, liyakate, çalışkanlığa ve illa ki dürüstlüğe önem veren yeniden bir yapılanmaya gitmek gerekir.
İllerinde yıpranmış milletvekillerine ve heyecanını kaybetmiş belediye başkanlarına, il-ilçe-belde teşkilatlarına ve il-ilçe ve belediye meclis üyelerine varıncaya değin herkesi tek tek inceleyip elimine etmek gerekir.
Ve tabii, değil FETÖ’cünün kendisine, kokusuna bile tahammül edilmeyip, partinin eşiklerinden ve pencere ve kapı aralıklarından sızmasına asla müsaade edilmemelidir.
Bu denli bir müsaadeyi veren de bundan böyle FETÖ’cü gibi cezalandırılmalıdır!