ABD, Batı’dan kaçan kanun kaçaklarının ülkesi.
Yerli halkların köklerini kazıyarak ve birbirlerinin gözlerini oyarak meydana getirdikleri devasa madde blokunun üzerine devletlerini inşa ettiler.
Yahudi Siyonizm’inin gökte arayıp yerde (ABD’de) bulduğu madde imparatorluğuydu bu.
El ele vererek dünyanın jandarmalığına (mafya) soyundular ve sınırsız mesafe kat ettiler.
Dünyanın bölüşümünde Türkiye, Sovyetler’in tehdidi karşısında, sözde, hürriyetçi kanatta, yani ABD ekseninde kaldı.
Bize bahşedilen (!) özgürlüğün ne menem şey olduğunu, devletimizin resmi ve sivil tüm kurum ve kuruluşlarının kılcallarına değin nüfuz etmek suretiyle ve üst üste yaptırdıkları darbelerle gösterdiler.
Elimize tutturdukları elma şekerini seneler senesi yalattılar ve biz, bu şekerden elimizde yalnızca sapının kaldığını ancak 15 Temmuz’daki alçak darbe girişimiyle fark edebildik!
Türkiye, yeniden bir bağımsızlık savaşı vermenin gayretleriyle çırpınıyor ve devleti millilik adına yeniden kurguluyor.
Bir kısmımız ve özellikle vaktiyle dış mihraklarla ortak iş tutan içimizdeki vesayet odakları, bu denli milli hamleleri anlamıyor ve rejim deşiyor diyerek ateş püskürüyor ama nafile.
Uyutulan (uyuyan) dev uyandı; tıpkı eskiden olduğu gibi, tek başına da kalsa, mazlumların sesi ve yegâne umudu olarak uyandı.
Tüm haksızlıklara başkaldırıyor ve “Dünya beşten büyüktür!” diye haykırıyor.
Türkiye’miz beka mücadelesindeyken, dost ve müttefikimiz (!) ABD’nin başına, devlet terbiyesinden uluslararası diplomasiden ve hepsinden önemlisi, insanlıktan nasibini almamış ve her şeyi para ve para gücünü her şeyin üstünde gören bir adam (Trump) geçti.
İşte bu Trump, tüm dünyayı bir şirket, kendisini de bu şirketin patronu görerek, sosyal medya üzerinden (attığı tweet’ler) ve üstelik mafyavâri tehditlerle yönetmeye kalkıyor.
Göreve gelir gelmez, önceleri Rusya, Kuzey Kore ve şimdilerde ise İran ve Türkiye demeye başladı.
Kendi ülkesindeki katil Kardinal’i (FETÖ) ve sürüsünü görmezden gelip, bizim ülkemizdeki papaz (!) Brunson’ı diline pelesenk eden ve onun üzerinden Türkiye’ye yaptırım tehditleri savuran Trump, şunu bilsin ki parmak sallanılan Türkiye çok eskilerde kaldı.
Sayın Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, Türkiye göbeğinden ABD’ye bağlı bir ülke değil.
Evet... Şimdiye kadar, Türkiye’yi köpeksiz köy görüp, değneksiz dolaştınız ama buraya kadar.
Türkiye artık sahipsiz de değil. En az sizin kadar sahipli, onurlu ve uluslararası camiada saygın bir ülke.
Bundan böyle kendinize karşı nasıl davranılmasını istiyorsanız, Türkiye’ye de öyle davranacaksınız!
Aksi halde, kendiniz söyler kendiniz işitirsiniz!
Bir şey de yapmak isterseniz, karşılığını misliyle görürsünüz!
Türkiye’nin dostluğu ABD’nin dostluğuna benzemez, yani hep almayı öngörmez. İyi günde de kötü günde de dosttur.
Dostluğu ne kadar kıymetli ise düşmanlığı da bir o kadar tehlikelidir.
Ha, yaptırımlarınız mı?
Bilesiniz ki onlar bizi kamçılar, saflarımızı sıklaştırır ve şaha kaldırır!