Şahıs ve devlet planında en kötü şey, güç zehirlenmesine ve dolayısıyla ‘büyüklük’ hastalığına tutulmaktır. Günümüzde bu iğrenç durumun, devlet ölçeğindeki tipik örneğini Amerika Birleşik Devletleri sergilemektedir.
Bu hastalık hali tarihte ilk defa, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası bir metinde resmiyet kazandı. O gün bugündür, BM’de beş ülkeye ‘VETO’ hakkı (gerçekte zulüm hakkı) verilmiştir.
Bunun manası şudur: Dünya üzerindeki 192 (BM’de tanınmış) ülkeden 191’i bir şeye evet diyorsa, VETO hakkına sahip bu beş ülkeden biri hayır diyorsa, bunun dediği oluyor! 191 ülkenin isteği olmuyor, o bir ülkenin isteği kabul edilip geçerlilik kazanıyor.
“Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!” Hayvanlar âlemine çok görülüp, zulüm olarak addedilen bu hal, insanlık (!) âleminde pekâlâ kabul görüp, hoş karşılanabiliyor.
Sayın Erdoğan BM Genel Kurulu’nda, liderlerin yüzüne “Dünya beşten büyüktür!” diye haykırdığında, hemen hepsi bön bön bakmakla yetindiler. Birisi çıkıp da bu insan ne söylüyor, bunu dikkate alalım demiyor, diyemiyor!
Zulme ve yalana teslim koca dünya, bindiği alametle kıyamete doğru hızla sürükleniyor!
Aynı ABD, bir yandan terör örgütü PKK’ya her türlü desteği sağlarken, diğer yandan onu terör örgütü ilan ediyor ve sözde liderlerinin başına ödül koyduğunu, utanmadan, sıkılmadan açıklıyor.
Kırk senedir üzerimize saldığı PKK’nın raf ömrü bittiğinden olacak (!), uzantıları olan PYD ve YPG’yi silahlandırarak eğitti ve onlarla omuz omuza vererek, Suriye sınırımızda bize karşı konuşlandılar.
Akılları sıra bizi uyutmak adına, kelle başı ödüller koyup, arkamızdan dolanacaklar!
Son olarak, gizlice yaptığı ağır silahların sevkiyatının ardından “Türkiye NATO ülkesidir, kaygılarını anlıyoruz. Bundan dolayı da Suriye’nin kuzeyinde birkaç noktada gözlem noktası kuruyoruz” açıklamasını yaptılar.
Sormak lazım, o kulelerle Türkiye’yi mi gözetleye- ceksiniz, Suriye’yi mi? Yoksa her ikisini de mi?
Tamamen oyalamaya ve vakit kazandırmaya yönelik bu girişimlere Türkiye’nin pabuç bırakacağını zannediyorlar.
Bu ABD, seneler senesi aynı şekilde, sürekli bizim aklımızla alay etti ama maalesef biz de yedik. Hadi en hafif tabiriyle söyleyelim, yemek zorunda kaldık. Zira istihbaratımızı elinde tutan ABD, vaktiyle bizim yöneticilerimize “Üç beş çapulcu” dedirttiği terör örgütünün ne olduğunu çok ağır bedeller ödeyerek gördük ve halen daha görmekteyiz.
ABD, Suriye’de sürekli DAEŞ’in arkasına saklanıyor ve hep onu bahane ediyor. Halbuki o örgütü kurup donatan ve kudurtan, kendisi. DAEŞ çepeçevre kuşatılmışken, koridor açıp ağır silahlarıyla birlikte başka yere konuşlanmalarına müsaade eden yine kendisi!
DAEŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele eden tek ülke Türkiye olmasına karşın, içimizdeki beyinsizler dışarıdakilerle el ele vererek Türkiye’yi DAEŞ’e silah yardımı yapmakla suçluyorlardı.
İçeride ve dışarıda bunca emre hazır uşaklar olduğu müddetçe, ABD’nin herkesi kör âlemi sersem sanmasına şaşırmamalıyız!
ABD, oluşturmaya çalıştığı bu terör koridoru (Suriye Kürdistanı) ile başta Türkiye olmak üzere, İran’ı, Irak’ı ve Suriye’yi kontrol altında tutacak ve istediği hizaya çekebilecektir. Ayrıca İsrail’in güvenliğini sağlamlaştıracak ve bütün bunların cabası olarak da Suriye’nin yer altı ve yer üstü kaynaklarını iç edecektir.
İslam ülkelerinin yönetimlerinde M. bin Salman, Sisi ve Şeyh Zayed gibi güdümlü liderler olduğu müddetçe, ABD daha çok aklımızla alay etmeye ve İslam beldelerinin kaynaklarını babasının malı gibi kullanmaya devam eder.