Dış politikada ekonomiyi belirleyecek hayli önemli gelişmeler bu haftaya denk geldi. İran ve Rusya devlet başkanlarının Ankara’da olması zaten çok önemli bir gelişme. Bu temasların, nükleer santralin temelinin atılması dâhil olmak üzere, orta ve uzun vadede ekonomiye etkilerini göreceğiz.
Türkiye’nin Rusya ile nükleer enerji konusunda yaptığı iş birliği, yalnız enerji alanıyla ilgili stratejik bir adım değildir. Bu iş birliği, her alanda, iki ülke arasında ve bölgede kalıcı yeni bir yolun ilk ama en büyük, yapıcı adımlarından biridir. Akkuyu Nükleer Santrali, kendi üreteceği enerji gücünün yanı sıra, teknoloji başta olmak üzere, birçok alanda yeni iş birliklerinin kapısını açacaktır.
Öte yandan, Türk Akım başta olmak üzere, Rusya’dan Avrupa’ya ulaşacak enerji yolları ve Türkiye’nin Hazar kaynakları temelinde geliştirdiği Güney Gaz Koridoru (GGK), Rusya-İran ve Türkiye’nin bölgedeki iş birliklerini pekiştirecektir. GGK’ya Azerbaycan dışında İran gibi stratejik enerji üreticilerinin dâhil olması, önce bölgede, sonra da dünyadaki enerji dengelerini yeniden kuracaktır. Yerel paralarla ticaret ve enerji dışında da her alanda yapılan anlaşmalar, bölgede giderek büyüyen yeni bir refah ekonomisinin yolunu da açacak, Türkiye’nin ihracatını, kısa vadede, çok olumlu etkileyecektir.
Trump doğru söylüyor!
ABD başta olmak üzere Batı, artık bölgedeki enerji egemenliğini salt kendi çıkarlarını yukarıda tutarak devam ettiremez. Hatta yalnız enerji değil, ticari dolaşım ve yeni ticaret-pazar alanlarının denetimi de bölgenin gerçek sahiplerine, bölge ülkelerinin egemenliğine geçiyor. Esasında bu gerçeği ilk gören de ABD Başkanı Trump oldu. Trump, özünde bir iş adamı ve tam da öyle davranıyor. Son iki haftada iki kere askerlerini Suriye’den çekmek istediğini söyledi. Trump şunu söylüyor: “Son 17 yılda Ortadoğu’da 7 trilyon dolar harcadık, karşılığında bir şey elde edemedik. Yıkım ve ölümden başka bir şey olmadı. Sivillerle birlikte petrol sahalarını koruyun dedim, ama koruyamadık. Suudi Arabistan kararımızla yakından ilgileniyor, eğer kalmamızı istiyorlarsa, faturasını da ödesinler.” Esasında bu sözler çok şeyi anlatıyor. Ama aynı zamanda, ABD’nin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazı ve hızla değiştirmesi gereken cari dış politikasının tükendiğini de bize söylüyor.
Bu yüzden Trump’ın söyledikleri doğrudur ve yakında gerçekleşecektir.
Çünkü ABD, artık sağa sola asker yollayarak ve buradan aldığı güçle dolar basarak, hazine kâğıdı satarak açıklarını finanse ettirecek durumda değildir. Trump, çok basit bir hesap yapıyor: “7 trilyon dolar son 17 yılda harcandı; peki, bunun karşılığında bölgedeki dolar bazlı ticaretin ve bunun karşılığı olarak dünyada artan ABD siyasi gücünün ABD’ye kazandırdığı nedir?”
Sonuç, ABD için, hiç iç açıcı değil; tam aksine, kaybedilen siyasi güç ve giderek azalan dolar bazlı ticaret var ortada. İran, tam aksine, güçleniyor ve bölgeyi Rusya ile birlikte paylaşıyor. Enerji yollarının kontrolü de ABD’nin elinden çıkıyor. İsrail ve Suudi Arabistan dışında ABD’nin dediğini körü körüne yapacak başka bir ülke de kalmıyor. Esasında bu durum, Trump’ın örtülü olarak kabul ettiği ve bu anlamda “Artık geri çekilmek zorundayız” dediği durumdur.
Yeni düzen...
Ancak, aynı durum ABD için, Pasifik’te de geçerlidir. ABD’nin korumacılık hamlesine Çin aynı sertlikle yanıt verdi. Ama hepimiz biliyoruz ki Çin’in asıl cevabı ABD’yi giderek azalan oranda finanse etmeye başlaması ve elindeki dolar bazlı rezervleri eritme yoluna girmesiyle olacaktır. Dolayısıyla, şu an Ortadoğu’da olan biten, aynı zamanda, dünyanın yeni bir iktisadi düzen arayışıdır da.
Bu bağlamda Türkiye, bir önceki yüzyıldan kalma ve ABD’nin artık geride kalmış egemenliğini anlatan ekonomi reçeteleriyle devam etmeyecektir.
Çin’in “tek kuşak-tek yol” projesi gerçekte bir proje olmaktan çok, yeni dünya düzeninin -yeni ticaret sisteminin- Doğu’dan başlayarak ve Doğu’nun merkez alınarak kurulmasıdır. Yeni ticaret ve yeni enerji yolları, tam şimdi, Pasifik’te ve Avrasya’da Türkiye merkez olmak üzere yeniden inşa ediliyor.
Dün Ankara’da gerçekleşen Türkiye-İran-Rusya zirvesinin sonuçları ve görüşmeler sonunda yapılan basın toplantısı bu anlamda değerlendirilmelidir.
Bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye ekonomisi 2018 yılında da 2017’de olduğu gibi güçlü büyümesini sürdürecektir.