Dün İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını dinlerken, uzun zamandır teorik olarak yazıp anlattığımız, 20. yüzyılın siyasi ve iktisadi paradigmasının bitmekte olduğu gerçeğinin artık teoriden pratiğe geçmekte olduğunu düşündüm. Yüzyılın hemen başında Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan çekilmesinin sağlanması, Sovyetler'in aynı zaman diliminde ortaya çıkması bu yüzyılın siyasi ve iktisadi çizgilerini belirledi. Sovyetler, “liberal” dünyanın anti-tezi olarak, Batı saldırganlığını meşrulaştıran bir rol oynadı. Sovyetler'in bu rolü ve Ortadoğu’da petrol kaynaklarının İngiltere tarafından tespit edilmesi Avrasya bölgesini dünyanın siyasi ve iktisadi merkezi haline getirdi.
Bu sürecin temel çizgileri, birinci dünya paylaşım savaşıyla başladı ve ikinci dünya paylaşım savaşıyla tamamlandı. İkinci savaş sonrası ABD önderliğinde yaşanan gelişmeler ise bu temeli sağlamlaştırmaya dönüktü. Siyasi ve iktisadi kurumların ortaya çıkması, diplomatik ve iktisadi doktrinlerin oluşturulması hızla gündeme sokuldu. 1947 yılından itibaren de ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasına askeri, siyasi ekonomik doğrudan müdahalesi başladı. İsrail’in Filistin’de bir terör devleti olarak yapılanmaya başlaması da işte bu 1947 yılındadır. Ama 1947 yılında başka bir şey daha oldu. ABD’nin, kendi çıkarları doğrultusunda, Türkiye’ye ve bölgeye doğrudan iktisadi müdahalesi de 1947 yılına denk gelir.
Şu 1947 yılı!..
1947’den itibaren, Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkeler IMF’nin basmakalıp iktisadi reçetelerine mahkûm edildiler. Aynı yıllarda Ortadoğu yeniden şekillenmeye başladı. Baas iktidarları, Mısır, Suriye ve Irak da yine aynı süreçte inşa edildiler. Bugün Ortadoğu’da olan biten, bu yapının olduğu gibi çözülmesi ve eskiye ait bütün dengelerin yerle bir olmasına bağlıdır.
ABD şimdi eskiyi sürdürmek adına bölgede terör yapılarını besliyor ve İsrail’i bir kez daha bölgenin sırtına bir bıçak gibi sokmaya hazırlanıyor. Ancak ABD’nin karşısında 2. Dünya Savaşı sonrası dünyası yok. Pasifik Asya, yalnız savaştan mağlup çıkmış bir Japonya’dan ve devrim sonrası ne yapacağını bilmeyen Çin’den ibaret değil. Çin, artık başka bir dünya ve her an bütün dengeleri bozacak güce sahip. ABD’nin karşısında statüko için kendisiyle uzlaşacak bir Sovyetler de yok. Rusya’nın yeni genişleme stratejisi, kalıcı detant üzerine değil, dışa açılarak ve güçlenerek genişleme üzerine oturuyor. Latin Amerika’da ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrasya coğrafyasında ise, ABD’nin bölgesel aparatı olarak, az gelişmişliğin kısır döngüsünde kıvranacak ülke pek kalmadı. Bu ülkeler, 90'lı ve 2000'li yıllarda arka arkaya gelen krizlerden sonra basmakalıp IMF reçetelerinin geçerli olmadığı hatta krizin nedeni olduğunu gördüler ve görece özgün bir ekonomi-politikasını uygulamaya başladılar.
Dolar-euro bitiyor!..
Şu anda görülen şudur; 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan bu yanlış düzen bu bölgede İsrail ve birkaç çaresiz petro-dolar ülkesine sıkışmış durumda.
Dolar demişken; o da can çekişiyor. Joseph Stiglitz istediği kadar “Bitcoin’in bir anlamı yok, hemen yasaklanmalı” falan desin. Bitcoin gibi kripto para birimlerini temellendiren Blockchain veri tabanı ve teknolojileri, dünya finans sisteminde ve sermaye piyasalarında (borsalarda) dolar bazlı konvansiyonel işlemlerin yerini almaya başlıyor. Bir merkezileşmiş otoriteye bağlı olmadan sonsuz şifrelenmiş işlemi konsolide eden ve takibini sağlayan bu sistem, bugün Bretton-Woods sistemini ve ABD’nin merkezi otorite olarak denetimini aşan bir küresel devrimdir. Çok yakında bütün ülkeler, bu şifrelenmiş işlem takibini sağlayan ticari-elektronik veri tabanlarını ve bunun genel ve yerel değişim araçlarını (Bitcoin'leri) geliştireceklerdir. Ama ABD de kendi sistemini inkâr etmek zorunda. İşte Nasdaq, Bitcoin vadeli kontratları işleme açıyor.
2018’de doların hem bu yeni teknoloji değişim araçları karşısında hem de geleneksel altın gibi araçlar ve yerel paralar karşısında nasıl eridiğini göreceksiniz. Şu an dünyada en güvensiz iki değişim aracı, Bretton Woods sisteminin çöken iki kardeş parası dolar ve euro’dur. Çünkü bunların arkasındaki siyasi ve iktisadi sistem çökmüştür.
Ancak bütün bunlara rağmen bu çöken sistemin iktisadi kurumlarının ürettiği günlük dili kullanarak, Keynes’in bile zamanında yerin dibine soktuğu iktisat teorilerini savunanlara artık söylenecek tek bir bilimsel iktisat sözcüğü bile yoktur. Onlara, yalnız dün İstanbul’da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı liderler zirvesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın konuşmalarını bir kez daha dinlemelerini öğütlerim. Bu konuşmalara bakıp iktisadi olarak nerede durduklarını bulabilirler.
Sonuç: Hem neoliberal ezberleri savunup hem de tam şimdi Filistin’in yanında, Kudüs’ün yanında olamazsınız. İktisadı bize teknik, aptal bir “bilim” gibi yutturmayın, bizi de aptal yerine koymayın. Sizin tercihinizi biz biliyoruz!