Türkiye’de yeni dönemin öncü sonuçlarını almaya başladık. İçinde bulunduğumuz dönem, yalnız Türkiye için değil bütün dünya için sistemik değişimlerin olduğu/olacağı bir dönem. Sistemik değişimlerin olduğu zamanlarda hem önceki dönemi hem de gelecek dönemi sürüklemiş/sürükleyecek, belki de dönemler üstü diyebileceğimiz, alanlara bakmak gerek. Örneğin enerji...
Enerji alanındaki değişim, hem arz hem de talep yönüyle böyle dönemlerde çok önemlidir. Ayrıca bu alana yönelik devletlerin iştahı ve o zamana kadar süren ‘oyunu’ değiştirme iradeleri de izlenmesi gereken bir değişkendir.
20. yüzyılın hemen başında enerjide kömürden petrole geçiş, petrol kaynaklarının olduğu ve Osmanlı’nın hakimiyetinde olan Ortadoğu coğrafyasını adeta dünyanın merkezi yaptı. İngiltere, Almanya, Fransa ve daha sonra ABD bu bölgeyi temel stratejik alan olarak belirledi. Osmanlı’nın parçalanması ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, başta Musul-Kerkük olmak üzere, temel enerji alanlarından uzak tutulması ve Lozan’da Misak-ı Milli’nin devre dışı bırakılmasının temel dinamiklerinden biri de enerji hakimiyeti savaşıdır.
Enerji ve pazar
Esasında enerji hakimiyeti ile pazar hakimiyeti birbirini tamamlar. Enerjiye ulaşan ve bunu ucuza mal eden ekonomiler sanayi üretiminde çok önemli bir rekabet avantajı elde ederler ve bu avantaj, sermaye avantajından sonraki en büyük pazar hakimiyeti avantajlarından biridir. 19. yüzyılın son çeyreğinde Almanya, İngiltere ve diğer önemli rakiplerinin ulaştığı doğal kaynaklara, enerji kaynaklarına ulaşamıyordu. Bu durum, pazar hakimiyetine doğrudan yansıyor ve büyük ülkeler arası eşitsiz gelişmenin dolayısıyla dünya savaşlarının temel dinamiği oluyordu.
Bütün bu tarihsel süreçte Türkiye, daha önce sahip olduğu enerji alanlarından uzaklaştırıldı dolayısıyla enerji sorunu, Türkiye’de yerli sanayinin ortaya çıkmasını önleyen en önemli nedenlerden biri olarak gündemimize oturdu.
Öte yandan, vesayet altındaki koalisyon hükümetleri, özgün bir enerji tedariki politikası oluşturmadı. Bu hükümetlerin enerji bakanlıkları, dışarıya kaynak aktaran sömürge kurumları olarak çalıştılar. Enerji bakanları, kendilerine dayatılan, Türkiye aleyhine bütün enerji alım anlaşmalarını gözü kapalı imzaladı. Türkiye, enerji açığı olan bir ülkeydi ama zamanlaması, planlaması iyi yapılmadığı, gelen enerji kaynağını işleyip ekonomiye verecek altyapı olmadığı için kullanmadığı enerjiye bile milyarlarca dolar ödedi. Bence koalisyon dönemlerinin bütün enerji bakanlarının yargılanması gerekir.
Açık nereden?
Cari açık bu ülkenin yıllardır en önemli sorunu oldu. Cari açığın kökeni dış ticaret açığıdır ve bunun en önemli kalemi enerji ithalatıdır. Enerji ithalatı, tek başına, açığın yarısından fazlasını -yıllardır- oluşturdu. Ama sorun yalnız bu değildi tabii, yüksek enerji maliyetleri Türkiye sanayisinde çok ciddi maliyet unsuru oldu ve Türkiye, bu yüzden dış pazarlarda rekabet edecek işletmeleri ortaya çıkartamadı. Yanlış, sömürgeci politikalar yüzünden ülkenin enerji açığı katlanarak arttı, yerli kaynaklara dayalı enerji politikaları, vesayet döneminde hiçbir zaman devreye girmedi.
Nükleer enerji, yenilebilir enerji alanlarının ise esamesi okunmadı. Yani kısaca, yüzyılın başında Türkiye, nasıl sahip olduğu Musul-Kerkük gibi enerji alanlarından uzaklaştırıldıysa, yakın zamana değin de yanlış enerji politikalarıyla enerjiye ulaşımı ve enerjiyi aktif kullanımı engellendi.
Yeni dönem...
Şimdi Türkiye bu sömürgeci sürece son veriyor. Bunun için şimdiye değin yapılmayan şu politikaları devreye sokuyor.
1) Yakın coğrafyasındaki bütün enerji alanlarına ulaşıyor ve enerji tedariki, iletimi konusunda coğrafi avantajlarını da kullanarak aktif bir ülke oluyor. TANAP projesi ve Güney Gaz Koridoru bunun en önemli -tarihsel- adımlarından biridir. Yine kuzey enerji yolları için de Rusya ile yapılan Türk Akımı anlaşması, Güney Gaz Koridoru’nu tamamlayan bir stratejinin sonucudur. Doğu Akdeniz enerji kaynakları ve buralarda yapılacak arama çalışmalarında da Türkiye aktif bir ülke olacaktır.
2) Türkiye, enerjide çeşitliliğe gidiyor ve tek bir kaynağa bağlı olmayan, piyasa regülasyonunu tek bir kaynak üzerinden değil de farklı kaynaklar üzerinden yapan ve bu yolla en optimal fiyata, dağıtım ağına, enerjiye erişim ve arz güvenliğine sahip olmaya çalışıyor.
3) Bu iki politikaya bağlı olarak, fiyatı kendisi belirliyor hatta bölgesinde enerji fiyatlarını belirleyen, referans olacak bir ülke oluyor. EPİAŞ ve Enerji Borsası adımları bunun sonucudur.
4) Nükleer enerji gibi, teknolojisi en üst düzeyde ve en verimli enerji üretim tesislerini kurarak sanayinin önündeki en büyük sorunlardan birini ortadan kaldırıyor.
5) Yenilebilir enerjide, bir yatırım ve üretim üssü olmak üzere adımlar atıyor. Güneş, rüzgâr gibi kaynaklarını devreye sokuyor. Yerli kaynaklara önem veriyor.
Bütün bu adımların sonuçlarını almaya başladık. Dün yapılan Karapınar Yenilebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) ihalesinde fiyat 6.99 dolar/sentle, Türkiye için tarihi bir yere geldi. Daha önce, Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın dediği gibi, çıplak 13 sent, giydirilmiş olarak 20 sentlere varan bir fiyatla devlet adeta soyuluyordu. Ama bu fiyatı cebe indirenler, bu alanda yatırım mı yapıyordu, hayır... Şimdi lisansı alan en üst teknolojiyi getirecek. Üretim yapacak. Enerjide lisans ticareti dönemi bitiyor.
Enerji Bakanlığı yeni dönemi anlatan bir devrim yaptı. Devamı bütün alanlarda gelecek.