Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları

Türkiye’nin ekonomi-politikası konusunda, şimdiye değin yaptığımız, çoğu tartışmanın da sonuna yaklaşıyoruz. 16 Nisan referandumu bu anlamda da bir milat olacak. Artık bu ülkede ekonomiyle ilgili “yapısal reform” dendiğinde herkes farklı bir şey anlamayacak. Çünkü 16 Nisan’da Türkiye’nin atacağı adım, yeni anayasaya bağlı olarak, ekonomik ve siyasi sistem değişikliğidir.

Bütün anayasal sistem değişikleri, toplumların somut ihtiyaç ve beklentilerine bağlı olarak, bu ihtiyaç ve beklentilerin kesişme noktasında oluşur. Bu anlamda bütün anayasal değişim ihtiyaçları, özünde o milletin -toplumun- en üst düzeyde mutabakatıdır. Ben, Türkiye’de bu mutabakatın anayasal değişiklik doğrultusunda sağlandığını düşünüyorum.

Haberin Devamı

Özellikle ekonomide, belki de hiç konuşmadığımız, sessiz bir millet mutabakatı var. Bu mutabakat, sanayiciyi de, kamu çalışanını da, işçiyi de, esnafı da kapsayan bir yeni iktisadi yönelimi ve bu yönelimin altını dolduracak günü karşılayan kapsamlı reform paketleri beklentisine bağlı olarak sağlanmış durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen hemen bütün konuşmalarında, yeri geldiğinde faizlerin düşmesi gerektiğini, faize, ranta dayalı bir ekonomik yolun bizim kabul edemeyeceğimiz yol olduğunun altını çiziyor. İşte Cumhurbaşkanı’nın bu talebi, milletin bu mutabakatının içeriğini anlatan bir üst başlık, bir özettir.

Faiz tartışması

Faiz tartışması basit bir para politikası tartışması değildir. Bizim uzun süredir yaptığımız bu tartışma, bütünüyle kapsayıcı yeni bir ekonomik büyüme ve kalkınma modelinin temel formülasyonu ve başlangıç noktasıdır. Bunun için şu temel çıkarımdan başlamak gerekiyor: Bir ekonomide, eğer ki ortalama faiz oranları, ortalama sanayi kârlılığının üzerindeyse o ekonomi aslında bir çıkmaz sokaktadır. Bu durumda, ekonomik büyüme yaygın, gelir dağılımını düzelten sürdürülebilir bir büyüme değildir. Örneğin, Türkiye’de yüksek büyüme oranlarında, aynı zamanda cari açığın artması ve büyüme ile dış ticaret açığı arasında çok yüksek korelasyon olması böyle bir büyüme anlayışının sonucudur. Yine enflasyonla işsizliğin aynı süreçte ve birbirini besleyen, bir birine yaklaşan oranlarda gerçekleşmesi ve ekonominin bir süre sonra işsizlik ve enflasyon sarmalını anlatan stagflasyon krizine düşmesi bu anlayışın olmazsa olmaz sonuçlarındandır.

Haberin Devamı

Siz faizleri, cari açığın ve enflasyonun ilacı sayan yanlış bir ekonomi politikasını uygularsanız bu sonuç kaçınılmazdır. Çünkü paranız temel rezerv paralar karşısında gereksiz değerli olur ve bu, önce ara malı ithalatını öne çıkartarak ana sanayiye üretim yapan küçük sanayi işletmelerini öldürür. Faizlerin yüksek olması, yine küçük sanayicinin finansmana ulaşımını ortadan kaldırır ve istihdamı büyük oranlarda karşılayan bu ekonomi çöker. Büyüklerin arkasında -iştiraklerinde- mutlaka bir banka olduğu için bunlar finansmana ulaşır ama yerli para gereksiz değerli olduğu için, ithalat ucuz hale gelir ve monopol durumundaki büyük sanayi işletmeleri bırakın yan sanayiden mal almayı, kendi üretimleri olan parçaları bile, üretmekten vazgeçip ithal etme yoluna giderler ve kârlılıklarını daha da artırmak için işçi eksiltirler. Böylece, yüksek faize dayalı para politikası, bir morfin misali sıcak parayı çeker, çarpık bir finansal büyüme sağlar ama orta ve uzun dönemde, cari açık, enflasyon ve işsizlik sorunlarını çığ gibi büyüten, gelir dağılımını daha da bozan bir adaletsizlik üretir. Bu, ülkenin, aynı zamanda, dışarıya kaynak aktarması anlamına da gelir.

Haberin Devamı

Soygun reformları...

Bu soygun düzenini yürütenler reform deyince giderek çarpık büyüyen ve gelir dağılımını rant-faizle bozan bu sistemi daha da kurumsallaştıracak adımları anlarlar ve anlatırlar. Devletin, halkın yararına hiç bir düzenleme ya da yatırım yapmaması için “bağımsız” denetim kurumları oluşturmaya çalışırlar.

Faiz üzerine kurulu bu çarpık sistemin, en üstekilere ve dışarıya daha fazla kaynak aktarması için geri dönülmez düzenlemeler yapmayı köklü reform sayarlar. Eğitimden, kamu ihale sistemine değin her şeyi bu perspektifte düzenlemek piyasa yanlısı regülasyon ya da yapısal reform programı olarak hepimize yutturulmaya çalışılır.

Milletin reformları...

Açıkçası, ben Türkiye’nin önünde, özellikle 16 Nisan sonrası, çok köklü bir iktisadi reform programı olduğunu/olması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu reform programı, anayasal değişime evet diyecek milletin mutabakatını içermelidir. Bunun anlamı da, 15 Temmuz demokratik devrimini yapanların -milletin- taleplerinin reform programı olarak iktidarlaşmasıdır.

Bu reform programı, Türkiye’yi endüstri-4.0’a götürecek teknolojiyi öncü yapan sektörel teşvik sistemi başta olmak üzere, sanayiyi, ihracatı ve adil-kapsayıcı büyümeyi öne çıkartan, faize, ranta değil, üretime, rekabete dayalı bir yeni büyüme modelini içerecektir. Örneğin, istihdamı doğrudan destekleyen bir para politikası ve bunu tamamlayan, yalnız faiz dışı fazlaya odaklanmayan, vergi sistemindeki adaletsizlikleri en aza indiren bir maliye politikası temel başlangıç noktamız olacaktır. Doğrudan Yabancı Yatırımların hızla artması için piyasa giriş ve çıkışlarının en üst düzeyde olacağı ve engelleyici değil, yardımcı bir bürokrasi de bu dönüşümün içindedir. Kamu maliyesi ve kamu idaresi reformlarının da bu perspektifte olması gerekir.