Yalnız Türkiye’de değil, hemen hemen her ülkede siyaset kendisine yeni bir yol arıyor. Politik alandaki köklü değişimler, devrimler, karşı devrimler, çok uzun zamandır dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerinde oluyordu. Şimdi gelişmiş ülkelerde de köklü politik değişimler görmeye başladık. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı, kökleri Kara Avrupa’sında hatta Fransa’nın kendisinde olan geleneksel politik kodlamaların dışında siyasi çizgisini tarif ediyor. Yeni Fransa Cumhurbaşkanı’nın Fransız Devrimi’nden beri tüm dünyadaki siyaseti belirleyen sağ-sol tanımlarının dışında bir görüntü vermesi esasında çok yeni olmayan ancak farkındalık ve vurgu olarak yeni bir duruş olarak okunmalıdır.
Erdoğan çizgisi
Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizgisi -Türkiye’ye özgü koşullar saklı kalmak şartıyla- böyledir aslında. Ekonomide liberal ama tekelci olmayan, rekabetçi ve küçükleri de koruyan hakkaniyetli (adil) bir bakış açısını başından beri savunan Erdoğan çizgisi, yalnız bu yönüyle bile, geleneksel Kara Avrupa’sı ve Anglosakson sağından çok ayrı bir arayıştır. Öte yandan, ekonomide bireyi ve tek başına girişimci taciri merkeze alarak devletin merkezi rolünü reddettiği için de yine Kara Avrupa’sı ve Rusya-Çin merkezli devletçi -bürokratik soldan-dolayısıyla bugün bildiğimiz soldan- çok ayrı bir yerde durur.
İşte Türkiye’de geleneksel sağ seçmenin hemen 21. yüzyılın başında keşfettiği bu Erdoğan çizgisini şimdi Fransa’dan başlamak üzere, Avrupa keşfedecek.
Öte yandan, İngiltere’nin Brexit süreci de bu konuda oldukça verimli bir zemini bizim önümüze sunabilir. Birleşik Krallık ve Birleşik Krallık’ı oluşturan ülkelerdeki siyasetin yine bu yeni perspektifte yenilendiğini görebiliriz.
ABD ne yapacak?
Bu anlamda “Trump ABD tarafı için bir çıkış olabilir mi” sorusunu ise erken bulabiliriz. Ama burada şunu söyleyebiliriz; Trump değil ama Trump’ı seçen ABD’li seçmenler kesinlikle böyle bir arayışta. Trump’tan, Reagan ile başlayan Bush’larla devam eden “Astım-kestim oldu” çizgisi dışında bir Cumhuriyetçi başkan profili bekliyor ABD seçmeni.
Öte yandan Trump’ın Obama gibi “silik”, ne yapacağı pek belli olmayan, sağlık politikaları bile hayal ürünü sayılan bir Demokrat olmasını hiç istemiyorlar.
Ancak reel-politik olarak Trump dönemi, ABD’nin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki bu yeni politik yönelimle yeni, ancak eskisinden daha derinlikli, bir ittifak çizgisi üzerine oturacaktır. Bu çerçevede önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı Çin ve ABD gezileri çok önemlidir. ABD’nin bütün bu süreçte Pasifikte Çin’i Doğu Avrupa, Ortadoğu coğrafyasında ise Türkiye’yi okuyamamaktan kaynaklı politika belirsizliği oldu ve bu, Obama’nın başarısızlığının temel nedenidir. ABD, Pasifik’te Çin’i onun etrafını kuşatarak, Kuzey Kore üzerinden tehdit ederek durduracağını ya da kontrol edeceğini sandı. Önceliği Pasifik’e verdi. Ortadoğu politikasından askeri olarak çekilerek paramiliter yapılar icat etti ya da var olanları kendisi için konsolide etti. Şimdi bu iki çizginin de iflas ettiğini görüyoruz.
ABD, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Çin’in “liberal” devrimini yapan cüce Deng’i de aşan yeni devrimcisi olduğunu göremedi. Erdoğan’ı ve onun çizgisini okuyamadığı gibi... Bugün ABD, Şi Cinping’in “Tek kuşak tek yol” projesine daha dikkatli bakmak ve bunun asla önlenemeyeceğini görmek zorundadır. Bunu göremezse, yeni dünya ticaret düzeni kurulamaz. Öte yandan, yine, yalnız ABD değil bütün dünya, Türkiye’nin Asya ve Avrupa arasındaki entegrasyon rolünü görmelidir. Bu görülemezse, aynı şekilde, yeni bir küresel ekonomi ve ticaret düzeni kurulamaz.
İşte tam burada kendisini Kara Avrupa’sının ancak iki yüz yıl önce yeni sayılan politik kategorileri dışında tanımlayan genç Fransa Cumhurbaşkanı’nın gerçekten bu eskimiş paradigmanın dışına çıkıp çıkmayacağını göreceğiz.
Temel: Endüstri 4.0
Bugün siyasi alandaki bu köklü değişim işaretleri tabii ki ilk sanayi devriminin politik hâkimiyetinin bitmekte olduğunu bize söylüyor. Ancak yeni sanayi devrimi dediğimiz “Endüstri 4.0” bu politik dönüşümün arkasındaki güç mü sorusu da tam bugün sorulmalıdır.
Endüstri 4.0’ın dünya dengelerini nasıl değiştireceği konusunda iki temel tez var. Bunlardan birincisi, akıllı robotların, nesnelerin internetinin, üç boyutlu yazıcıların bu yeni endüstrisini yine gelişmiş ülkeler sürükleyecek ve yetmişli yılların ortalarından itibaren gelişmekte olan ülkelere giden üretim gücü yeniden gelişmişlere dönecek ve dünyanın ekonomik-politik hiyerarşisi değişmeyecek. İkinci tez ise şöyle: Endüstri 4.0, aynı zamanda, teknolojinin, bilginin sonsuz paylaşımı ve her yerde yeniden üretilmesiyle var olan bir devrim olduğu için, gelişmekte olan ülkeler de bu devrimin yapıcısı olacak ve dünyada iktisadi-siyasi yeni bir eşitliğin kapıları açılacak.
Esasında gelişmekte olan ülkelerde ve şimdi de gelişmiş ülkelerde, eskinin paradigmasını aşan Erdoğan gibi liderlerin çıkması, bize ikinci tezin daha güçlü olduğunu şimdilik söylüyor. Yalnız bu, ancak eskinin “ezilmişlerinin” ev ödevlerini doğru ve zamanında yapmasıyla mümkün olur.