Cem Kılıç

Cem Kılıç

cem.kilic@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayımlanan “Küresel İşgücü Gelirlerinin Payı ve Dağılımı” başlıklı çalışmadan elde edilen sonuçlar işçilerin yalnızca yüzde 10’unun küresel ücretin neredeyse yarısını aldığını gösteriyor. Söz konusu araştırma, işgücü gelirinin dağılımına ilişkin küresel tahminleri ortaya koyuyor. Bununla birlikte, asıl çarpıcı olan, ILO çalışmasının ücret eşitsizliğinin çalışma hayatında ne kadar da yaygınlaştığını gösteriyor olması.

ILO İstatistik Departmanı tarafından geliştirilen ve dünyanın en büyük uyumlaştırılmış işgücü anketi verilerinden alınmış olan “İşgücü Gelir Payı ve Dağılımı” veri seti 189 ülkeden veri içeriyor. Veri seti ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde çalışma hayatındaki ana eğilimler açısından iki yeni gösterge sunuyor. İlk olarak, gayri safi yurt içi hasıla içinde işçilerin elde ettiği ücret ve kazançlara ilişkin pay bakımından uluslararası karşılaştırılabilir ilk rakamlarını veriyor. İkinci olarak, işgücü gelirinin çalışanlar arasında nasıl dağıldığını ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Çalışanların yüzde 10’u ücretlerin yarısına sahip

ILO çalışmasında kullanılan yeni veri setine göre, çalışanların yüzde 10’u toplam küresel ücretin yüzde 48.9’unu alırken, en düşük ücretli işçilerin yüzde 50’si küresel ücretin sadece yüzde 6.4’ünü alıyor. Dahası, ücret kazancı elde edenlerin yüzde 20’si, bu da yaklaşık 650 milyon işçi anlamına geliyor, küresel işgücü gelirinin yüzde 1’inden azını kazanıyor ve bu rakam 13 yıldır neredeyse hiç değişmemiş durumda.

Çin ve Hindistan’da eşitsizlik azalıyor

ILO uzmanları tarafından oluşturulan yeni veri seti, küresel düzeyde işgücü geliri eşitsizliğinin 2004’ten bu yana düştüğünü gösteriyor. Ancak bu, ülkelerdeki eşitsizliğin azalmasından kaynaklanmıyor, çünkü ulusal düzeyde ücret eşitsizliğinin aslında artmakta olduğu görülüyor. Diğer taraftan, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ekonomilerde artan refah nedeniyle eşitsizliğin bir miktar azaldığını söylemek mümkün. Ancak ILO araştırmasından elde edilen bulgular çalışma hayatında gelir eşitsizliğinin hâlâ yaygın olduğuna işaret ediyor.

Haberin Devamı

İşgücü gelirlerinin milli gelir içindeki payı azalıyor

Çalışmadan elde edilen ana bulgular, dünya genelinde milli gelir içinde işçilerin aldığı payın 2004’te yüzde 53.7 olduğunu ve 2017 yılı itibarıyla bu payın yüzde 51.4’e düştüğünü ortaya koyuyor.

Ülkeler arasındaki ortalama ücret dağılımına bakıldığında, orta sınıfı temsil eden işçilerin (toplam işçilerin yüzde 60’ı) 2004 yılında 44.8 düzeyinde olan ücret geliri payının 2017 yılı itibarıyla yüzde 43’e düştüğü görülüyor. Buna karşılık, en yüksek kazanca sahip yüzde 20’nin kazancının payı ise aynı dönemler itibarıyla yüzde 51.3’ten yüzde 53.5’e yükselmiş. Söz konusu grup, yani “en iyi kazananlar” açısından ulusal düzeyde ücret paylarının en az yüzde bir oranında arttığı görülen ülkeler arasında Almanya, Endonezya, İtalya, Pakistan, Birleşik Krallık ve ABD yer alıyor.

Daha yoksul ülkeler, daha yüksek düzeyde ücret eşitsizliğine sahip olma eğilimindedir. Bu durum da özellikle kırılgan grupların karşı karşıya oldukları zorlukların şiddetlenmesine neden oluyor. İşçilerin yüzde 50’si Avrupa Birliği’nde işçilere ödenen toplam gelirin yüzde 22.9’unu alırken, Sahra Altı Afrika’da işgücü gelirinin sadece yüzde 3.3’ünü kazanıyor.

Haberin Devamı

Bir iş sahibi olmak yaşamak için yeterli değil

ILO çalışmasında ortaya konan sonuçlar, dikkatleri bir kez daha işçilerin karşı karşıya kaldığı eşitsizliklere çekiyor. Bu anlamda, küresel işgücünün büyük bir bölümü, çalışması karşılığında çarpıcı derecede düşük bir ücret alıyor.

Dolayısıyla, bu kişiler açısından bir işe sahip olmak, bu işin yaşamak için yeterli olduğu anlamına gelmiyor. Küresel düzeyde işçilerin yarısının ortalama ücretleri ayda sadece 198 dolar.

ILO verileri gösteriyor ki çalışanlar arasında en düşük ücret gelirine sahip yüzde 10, en yüksek ücret gelirini elde eden yüzde 10’la aynı yıllık kazancı elde etmek için üç yüzyıldan fazla çalışmak zorunda. Bu da eşitsizliği sorgulamaya devam etmemiz ve azaltmak için yeni sosyal politika tedbirleri almamız gerektiğini gösteriyor.