Seçim gecesi saat 21.50... Issız DSP Genel Merkezi... Genel Başkan makamının yanındaki 3 metrekarelik özel kalem odası... İçerde Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevit’le birlikte oturuyor. 3 gazeteci Fikret Bila’nın peşine takılıp içeri giriyoruz:
Murat Yetkin, Mehmet Çetingüleç ve ben... Biz gelince lacivert montla pileli etek giymiş Rahşan Hanım çıkıyor. Küçücük odada bir sehpa çevresinde Bülent Ecevit’le neredeyse diz dize oturuyoruz. Lacivert takımı içinde yorgun, soluk renk gömleğiyle solgun görünüyor. Alışıldık sadeliği ve kibarlığı içinde...
Oturduğu koltuğun karşısında bir belge gözüme ilişiyor. 1997’de bir programda, siyasette 40. yıl anısına hediye ettiğimiz "ilk mazbata"sı bu... Politikaya başladığını müjdeleyen belgenin önünde, politikayı noktalıyor Ecevit.
"İntihar ettik!"
Kalemlerimize davranınca, "Bugün soruları ben soracağım" diyor ve soruyor:
"Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa ulaşacaklar mı?"
AKP’nin seçim zaferi için "Bu kadarını ummadığını" söylüyor. Nedenlerini açıklarken de "Başımıza gelmedik kalmadı" diyor. "Bazı güçlü çevreler"i, "medyayı" suçluyor. "Bir de üstüne benim hastalığım ağırlaştı" diyor. İktidar partilerinin erken seçim kararını iki sözcükle yorumluyor: "İntihar ettik"!
Sonra şaşırtıcı sorularına başlıyor:
"ANAP bitti değil mi?" "MHP ne halde?" "DYP niye kaybetti?"
"Türkiye’nin geleceğinden kaygılı mısınız" diye soruyorum. İktidarlar, darbeler, iniş çıkışlarla dolu bir tarihin içinden gelen bir liderin gülümsemesi yayılıyor yorgun yüzüne...
"Biz Rahşan’la neler gördük geçirdik. Yarım asırda başımıza gelmedik iş kalmadı. Artık hiçbir şeyi yadırgamıyoruz."
CHP çökük
Murat Yetkin’le parti genel merkezlerini geziyoruz.
Saat 20.00: CHP Genel Merkezi...
Parti hareketli, ama heyecansız. Seçim öncesi "Yüzde 30’la tek başımıza iktidarız" diyen Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem buruk bir edayla o geleneksel CHP cümlesini tekrarlıyor:
"Halk bize muhalefet görevi verdi."
AKP’de sevinç
Saat 20.30: AKP Genel Merkezi...
Canlı partinin büyük ekranında Türkiye’nin yeni lideri, binanın önünü dolduran partilileri "Kutlamalarda ölçülü olmaya" çağırıyor. Sözleri, 1983’te asker korkusuyla zafer gecesi aynı çağrıyı yapan Turgut Özal’ı anımsatıyor. Her darbe sonrası askerlerden duymaya alışkın olduğumuz "NATO’ya CENTO’ya bağlıyız"ı çağrıştıran şekilde "AB’ye, IMF’ye bağlıyız" diyor Erdoğan. Sisteme göz kırpan ilk cümleleri bunlar...
Ankara, asker - sivil bürokrasisiyle bu sonuca hazırlıklı... İstanbul’da medya ve borsa da...
Artık kimse Genelkurmay’ın ışıklarına bakma ihtiyacı duymuyor.
Ve "cenaze evleri"...
20.45: ANAP’ta in cin top oynuyor. Tek yetkili kalmamış. 12 Eylül’ün son partisi de sessiz sedasız Meclis’e veda ediyor.
20.55: Saadet Partisi’nde 10 polis, TV izliyor. Oğuzhan Asiltürk sonuçları "28 Şubat’ın ürünü" diye yorumlayıp gitmiş. Saadet’in bitişi, Erbakan’ın da jübilesi anlamına geliyor aynı zamanda.
21.10: DYP’de yetkili kalmamış. öfkeli bir partili, sonuçtan Demirel’i sorumlu tutuyor, "Bizi Bayar’la, Tuğrul Türkeş’le ittifak çökertti" diyor.
21.25: MHP’nin altındaki Urfalı Kebap, her zamankinin tersine tenha görünüyor. Slogandakinin tersine "Devlet’in başına felaket geliyor", ama Bahçeli, basın toplantısıyla Türk siyasi tarihine kaydolacak bir basiret örneği veriyor.
Genç Parti’ye gelince... Parlak binanın önünde hiç kimse yok. Halkımız yemeğini yiyip konserini dinliyor, fotoğraf çektirip oyunu başkasına veriyor. Bir öfke nehri, siyasetin eski eserlerini baraj sularına gömüp, 15 aylık bir partiyi ve onun henüz adını bilmediği başbakanını iktidara sürüklüyor.
Sloganı hatırlıyor musunuz: "Haydi AK günlere!.."