Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

SENARiSTLERiN SUÇU NE


Eleştirilen iki senarist Melek Gençoğlu (solda) ve Ece Yörenç.

Yerli diziler ne kadar çok izlenir, ne kadar çok konuşulursa o kadar da çok taşlanıyor. Fatmagül’den sonra şimdi de senaristlerin başı dertte


Nedir bu senaristlerin çektikleri? Bir yandan dizilerin uzunluğuyla boğuşuyorlar, hikayeyi nasıl uzatsak diye kafa patlatıyorlar, bir yandan ruh hastası ilan ediliyorlar, hem de herkesin gözü önünde, bir milletvekili tarafından. Üstelik bu milletvekili aynı zamanda çok önemli bir kurumun da başkanı. “Ruh hastaları, şuur altındaki sapıklıkları yazarak kitleleri etkiliyorlar” diyor. Bahsedilen dizi de ‘Yaprak Dökümü’ ve ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ Biri Reşat Nuri Güntekin’in diğeri ise Vedat Türkali’nin romanından uyarlama. Zaten dizilerin büyük bir kısmı önemli romanlardan uyarlama oluyor. Bu da demek oluyor ki hikaye senariste ait değil. Bizim senaristleri en çok eleştireceğimiz konu ancak bu olabilir. Orijinal hikayeler de pekala yazılabilir. Ama tabii televizyon kadar hızlı bir sektörde o kadar zaman yok.


Eyvah, dizilerimiz yurt dışında da her yeri sardı!
Milletvekilimiz hızını alamıyor. Yurt dışında da Türk dizilerinin izlendiğini görmekten nasıl şaşırdığını anlatıyor. “Nereye gitsek kaçamıyoruz. Türkiye yetmiyor gibi, Azerbaycan, Ortadoğu her yeri sardılar. Aileleri uyarıyorum” diyor. Sanki her yeri saran düşmanlardan bahseder gibi bir hali var. Ne mutlu ki Türk dizileri artık yurt dışında da yayınlanıyor ve izleniyor. Arkasından da “Tabii kendi çocuklarını 5-6 korumayla gezdiriyorlar. Onlar için sorun değil” diye bir sınıf ayrımı yapıyor, tabii neye dayanarak olduğu belli değil. Şimdiye kadar kaç tane korumayla gezen yapımcı, senarist ya da reklamveren çocuğu gördü, bilmiyoruz.
Bizdeki bu ‘başarılı olanı taşlayalım’ zihniyeti korkarım hiç bitmeyecek.


Havaalanında ayrıcalık isteyenlere
Havaalanındaki izdiham günlerdir bitmiyor. Dış hatlar da iç hatlar da her saat tıklım tıklım. Bu kargaşada biraz da olsa sinirlerinize hakim olmanızı sağlayacak bir kolaylık var. TAV Passport’tan bahsediyorum.
TAV’ın işlettiği havalimanlarında geçerli. Havaalanına CIP kapısından giriyorsunuz, business yerlerinden check-in yaptırabiliyorsunuz. Asıl sıra pasaport kontrolde başlıyor. Siz TAV Passport’a ayrılmış diplomatik pasaportların bölümünden hiç beklemeden geçiyorsunuz. Duty free’de size özel ayrılmış kasada ödemenizi yapabiliyorsunuz. Hatta bazen duty free’de TAV Passport’a özel indirimler de oluyor. Ayrıca CIP lounge’larından da yararlanabiliyorsunuz. Tabii bütün bunların bir de yüklü bedeli var. TAV Passport almak için bin TL ödemek gerekiyor. Bazı kredi kartlarına yüzde 20 indirim de uygulanıyor. Ben almış bulundum, çok sık seyahat edenlere tavsiye ederim.


Neden parklarda sosyalleşme yok?Bayramda yazı aratmayan bir havada İstanbul’da kalmanın en iyi yanı bol bol yürüyüş yapmak. Bir gün Belgrad Ormanı, bir gün Ortaköy-Rumeli Hisarı hattı, bir gün Yıldız Parkı derken günler yürüyüşle geçiyor.
Sahilde yürürken konuşuyoruz, “Ne kadar güzel parklar var” diye. Yurt dışına gidince parklara koşanlar, Central Park ve Hyde Park’ı gözünde büyütenler bizde parka gitmeye tenezzül bile etmiyor. Çünkü park kültürümüz yok. Piknik kültürümüzde de hep bir mangal ya da tüp durumu var. Avrasya Maratonu’nda bile köprünün üzerinde tüpünü kurup çayını demleyip zeytinyağlı dolmalarla sofra kuranlara rastladık.
Ben maratonda gördüklerimi anlatırken iki teenager çocuğu olan bir arkadaşım “Bakın hiç genç var mı etrafta?” diyor. Gerçekten de herkes orta yaş ve üzeri ya da ellerinden tutulmuş küçük çocuklar. “Gençler hep alışveriş merkezlerinde dolaşıyor. Kafelerde oturuyor, sonra da sürekli bir şey almak istiyorlar, tüketim çılgınlığına kapılıyorlar” diyor. Arkasından da ekliyor: “Neden böyle parklarda Starbucks ya da onun gibi gençlerin ilgisini çekecek başka yerlere yer vermezler ki?” Sahi neden?

Haberin Devamı

İyi bayramlar!