“Cesur ve Güzel”in son bölümünü izleyenler muhtemelen Kıvanç Tatlıtuğ’un hastane koridorunda verdiği dersi fark etmiştir. Cesur’un kadim dostu, Rıfat abisi kaza geçirdi ve durumu ağır, her hasta yakını gibi babasıyla ilgili kesin bir bilgi almak isteyen oğlu da hastanede bağırıp çağırmakta. Çok bildik bir tablo, kendini çaresiz hisseden, bu yüzden sanki elinden bir şeyler gelecekken yapmıyormuş gibi doktora yüklenen o adamı hepimiz tanıyoruz.
Fakat bu sefer Cesur duruma el atıyor ve önce karşısındaki delikanlıya, sonra ekran başında oturup doktorların ellerinde sihirli değnek bulunduğunu, eğer sevdikleri birini iyileştiremiyorsa bunu canı öyle istediği için yapmadığını zannedenlere anlatıyor. Basbayağı, tane tane: “Anlıyorum, üzgünsün, çok da haklısın üzgün olmakta ama bu işler böyle gitmez. Bak buradaki herkes babanı iyileştirmek için seferber olmuş durumda. Sağlıkta şiddet olmaz. Duyuyor musun sana ne diyorum, sağlıkta şiddet olmaz! Aç gözlerini, şımarıklık yapma. Saçmalamayı bırak insanlar işini yapsın!”
Bundan birkaç ay önce, “Cesur Yürek” dizisinde ameliyathane basıp cerrahın kafasına silah dayayarak hastayı hayata döndürmesini sağlayan bir karakter izlemiştik. Çok tehlikeli ve ne yazık ki gerçeğe de daha yakındı, çünkü ülkemizde hekimler ciddi ciddi şiddete uğruyor, öyle birileri kendi kendilerine bağırıp çağırmakla yetinmiyorlar.
Bu durumdan en çok etkilenen dallar arasında yer alan beyin ve sinir cerrahları bu konuya dikkat çekmeye karar vermiş, Türk Nöroşirürji Derneği olarak ocak ayında senarist, yapımcı ve gazetecileri bir toplantıya çağırmışlardı. Dernek Başkanı Prof. Dr. Talat Kırış, endişe içinde görevlerini yerine getirmeye çalışır hale gelen bazı meslektaşlarının zor ve riskli vakaları üstlenmekte isteksiz davranabildiğini, daha kötüsü, genç nesillerin beyin ya da kalp cerrahisi gibi branşları daha az tercih eder hale geldiklerini söylemişti.
Öyle ya, hem olabilecek en uzun ve meşakkatli eğitimlerden geç, hayatını bir mesleğe ada, hem de onu yaparken can kaygısı taşı, kim ister ki bunu?
Prof. Dr. Kırış, o toplantıda bir çağrıda bulunmuştu: “Sizler senaryosunu yazdığınız dizilerle, sorumluluğunu üstlendiğiniz yapımlarla, yaptığınız haberlerle toplumu doğrudan ve pek çok eğitimciden daha fazla etkilemektesiniz. Sizlerden beklentimiz sağlıkla ilgili sahnelerde, haberlerde, şiddeti olağan gösterecek, özendirecek, sağlık çalışanlarını hedef haline getirecek
durumlardan kaçınmanız, aksine toplumu eğitecek mesajlar vermenizdir.”
İşte “Cesur ve Güzel”de izlediğimiz sahne, o toplantının sonuçlarından biriydi. Eminim yüzlerce kamu spotundan da daha etkiliydi.
Ardından bir benzerini de “Kalbimdeki Deniz”de izledik. Yoğun bakıma dalıp karısını görmek isteyen, izin vermeyen doktora “Sen kim oluyorsun ki?” diye dayılanan kocaya başta Kudsi olmak üzere koridordaki herkes haddini bildirdi: “Karının hayatı karşındaki doktora emanet, unutma”, “Doktora dokunma”, “Bu yaptığınız suç”, “Ayıp sana Turgut, sende hiç utanma yok mu? Onlar başımızın tacı!” şeklinde.
Hani bu kadar mı ders gibi anlatılmalıydı? Maalesef tam da böyle olmalıydı, “Bak ne diyorum sana kulaklarını aç!” diye. Başka türlü anlaşılmayacak.
Sayılarla sağlıkta şiddet
2012-2015 arasında 38.253 sağlık çalışanı şiddete maruz kaldı. Halihazırda günde 30 sağlık çalışanı şiddet görüyor. Hekimlerin yüzde 86’sı hayatlarında en az bir kez saldırıya uğruyor. 2015 yılında sağlık çalışanlarının yüzde 44.7’si şiddete uğradı. Fiziksel şiddet yüzde 45.7 oranında hasta yakınlarından, yüzde 30 oranında yakınlarıyla birlikte davranan hastalardan, yüzde 23.6 oranında tek başına hastalardan geldi.