Aret Vartanyan

Aret Vartanyan

Tüm Yazıları

Benim.

1978 Yılında İstanbul’da doğdum. Türk Bayrağı’nın al rengini maviyle buluşturan Türkiye Cumhuriyeti kimliğimle, İlkokul arkadaşım Mehmet, Milletvekili Osman, askerde Yüzbaşım Türker Komutan ve bu ülkenin her bir vatandaşı gibi…

Annem Rum, Babam Türkiye Ermenisi, anneannem İtalyan, babaannem Musevi, kuzenlerim Ülkü Ocaklarında yönetici bir aile… 7 düvel İstanbullu bir sülale… Okurlarım çok iyi bilirler çocukluğumda Cihangir’de Arslanyatağı sokakta Paskalya Bayramı’nda kocaman bir kazanda yumurtaları kaynatır, mahalleliyle sokakta haşlanmış yumurtaları boyar ve tüm mahalle hep birlikte Beyoğlu’ndaki kiliselere giderdik. Aynı kadro Kadir Gecesi’nde 7 Cami gezerdik. Üniversitedeki en iyi iki arkadaşımın biri Alperen, biri El Kaide militanı olmayı yanlış görmeyen sağlam bir radikaldi. Önemli olan aynı ortamda, aynı koşullarda neyi paylaştığımızdı. Hangi futbol takımını tuttuğumuzun, nasıl beslendiğimizin, cebimizde kaç paramız olduğunun ortak paydada paylaştıklarımızda bir önemi yoktu.

Haberin Devamı

Belki de bu yüzdendir ‘kimliksizlik’ takıntım. Tüm etiketlerden ve her şeyden önce insan… Dinler, mezhepler, ırklar doğduğumuz ailelere, coğrafyalara göre şekillendi.  Adalet, barış, insan hakları, eşitlik… Sana, bana, ona göre değil, her birimiz için.

Altı kişilik eve 2 palamut alınabilen bir aile yerine varlıklı bir çocuğun ailesi olarak doğabilirdim. O zaman da belki bu kadar sevgi dolu bir ailem olmayacaktı. İstanbul yerine Sivas’ta doğmuş olsaydım en azından taksici memlekete neresi diye sorduğunda 7 kuşak sülalemin İstanbullu olduğun inanması için ter dökmeyecektim. Bu kez Belki de Beyoğlu’nun arka sokaklarında geçirdiğim çocukluğun, Kurtuluş’ta devam eden gençliğin bana kattığı değerleri bilmeyecektim. Düşünsene senin ailenden çok farklı bir profile sahip başka bir aileye doğmuş olsaydın bu gün hayatın, yaşama bakış açın nasıl olurdu? Ya da görme engelli olarak doğsaydın?

Bugün bir deprem olduğunda farklılık gibi gözüken etiketleri hangimiz dikkate alır? Bugün bir savaşa girsek Aret’in, Yorgo’nun, Moşe’nin; Ahmet, Mehmet kadar bu ülkeyi savunmayacağını Anadolu ruhunu bilen kim iddia edebilir?

Haberin Devamı

2000’li yılların başında Allah gani gani rahmet eylesin o dönemki Türkiye Ermenileri Patiği Mesrob Mutafyan ile birlikte yurtdışında kendimizi anlatmaya çalışırken Ermeni Diasporası’nın bir bölümünce  ‘satılmış’ damgası yediğimiz anlar oluyordu. Türk Devleti ağzıyla konuşuyorlar diye sövülüyorduk. Oysa biz Türkiye Ermenisi olduğumuzu anlatmaya çalışıyorduk. Hem içeride hem dışarıda…. O dönem bugünkü Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu başta olmak üzere siyasiler ile diyaloglarımızda ortak paydayı öne çıkaran ve Türkiye Ermenisi’nin kim olduğunu nasıl daha iyi anlatabileceğimiz istişare ettiğimiz görüşmelerde bulunuyorduk. Aynı dönem Ermenistan Patrikliği’nin, Ermenistan dışında kalan özer Patriklik’lerin kendilerine biat etmesi talebine red cevabı veren tek Patriklik Türkiye Ermenileri Pattikliği’ydi.

Gelin görün ki bugün Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir gerilim olduğunda ne kadar çok insan benden biliyor, bana soruyor. Bana soru soran ya da küfür eden kişi  Ermenistan hakkında ne kadar şey biliyorsa ben de o kadarını biliyorum. Soruyu soran kişinin Ermenistan ile alakası ne ise benimki de o kadar. Artık o kadar yoruldum ki aynı şeyleri tekrarlamaktan ve artık çok daha az cevap veriyorum. Yukarıda sana, bana, ona göre değil demiştim. Adalet, barış, insan hakları, eşitlik… Kimden, nasıl, nerede olduğunu bakılmaksızın eşitlik. Fark etmez… Bir penaltının penaltı olması Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı olmamıza göre değişmez, değişemez. Ayrıca her topluluğun içinde kötüler, her bedenin içinde mikroplar vardır ve olacaktır.  Genellemeler, aynı kefeye koymalar kurunun yanında yaşı yakmaktan öteye geçmez.

Haberin Devamı

Bir doktor acil serviste bilincini yitirmiş hastanın nereli olduğunu, inancını merak edemez; hastanın ailesi de doktora bu soruları soramaz. Bir önemi yoktur. Kıssadan hisse insan olan için yoktur. Yaradan’ın yarattığı her bir kulu Yaradan’dan ötürü sevmek düsturuyla nefes alan bir coğrafyada bunu en iyi anlayacak olanlarız.

Bugün nereye gidersem gideyim Mardin, Trabzon, Antalya, Diyarbakır, İzmir, Ankara, Şanlıurfa, Nevşehir, Erzurum, Hatay,  Lefkoşa, Girne, Kuzey, Güney, Doğu, Batı her noktada yüzlerce, binlerce insan ile buluşmamın; buluşmalarımızda her yaştan, her kesimden ‘can’ ile kucaklaşmamızın bir tek nedeni her şeyden önce ‘insan’ı görüyor olmamız. Ölüm, acı, korku, hüzün, sevinç, ayrılık, mutluluk her ‘insan’ için aynı. Farklılaştıran zihinlerimiz.

Velhasıl Kelam Türkiye Cumhuriyeti sınırları üzerinde yaşayan her bir insanın bir diğeri kadar birbirine bağlı olduğunu anlamak zorundayız. Her bedende kanser hücreleri olur ve vardır da. Bağışıklık sistemi güçlü oldukça, henüz bozulmamış hücreler güçlü bir şekilde birlikte hareket edebildikçe kanser olmuyoruz. Ayrışma, sadece kanser hücrelerini güçlendirmeye, çoğaltmaya fayda sağlar.

Bana gelince Türkiye Ermenisi’nin ne demek olduğunu yeri geldiğinde taksi şoförüne, yeri geldiğinde yabancı bir gazeteciye anlatmaya çalışmaya devam etmeyeceğim. Bu kadar net ortada duranın kelimelere ihtiyacı yoktur.

Her birimiz, Türkiye’yiz.