YSK açıkladı, 16 Nisan Pazar günü sandık başına gidiyoruz. Anayasa değişikliği TBMM’de 367 kabul sayısının altında kaldığı için, anayasa değişikliğine halk karar verecek. 16 Nisan akşamı Türkiye, vatandaş onayıyla ya yeni bir hükümet sistemine geçecek, ya da eski sistemle yoluna devam edecek. Biz de tam bu aşamada vatandaşların yeni hükümet sistemi ile ilgili algılarını ölçmek amacıyla bir dizi çalışma yapıyoruz. Dünkü Milliyet’te Ocak ayının son haftasında yaptığımız araştırmanın bazı sonuçları yayınlandı.
Milliyet’te bugüne kadar yayınlanan araştırma sonuçlarına baktığımızda, vatandaşların önemli bir bölümünün, yapılması planlanan değişiklik ile ilgili çok da bilgi sahibi olmadığını görüyoruz. “Yeni sistemde Milletvekilleri ve Meclis var mı?”,“Yeni sistemde siyasi partiler var mı?”,“Yeni sistemde koalisyon olur mu?” sorularına verilen cevapları incelediğimizde; “Fikrim yok/Bilmiyorum” diyenlerin veya yanlış cevap verenlerin oranlarının özellikle kararsız seçmende oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Sadece yayınlanan verilerde değil, önümüzdeki günlerde yayınlanacak verilerde de aynı durum söz konusu... “Yapılacak anayasa değişikliği rejimi değiştirir mi?”,“Ülke bölünür mü?”,“Federasyon olur mu?” sorularında da kararsız seçmende benzer cevaplar var.
Vatandaşların sandığa, anayasa değişikliklerinin neler olduğuna çok da bakmadan, siyasi parti aidiyeti ile gideceğini defalarca söyledik. 2010 anayasa değişikliği referandumunda da durumun böyle olduğunu örneklerle, rakamlarla izah etmeye çalıştık.
Bugüne kadar yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda, araştırmaların hata sınırları içerisinde “Evet ve Hayır” oylarının birbirine yakın olduğunu görüyoruz. Parti aidiyeti ile kesin kararını vermiş olan, Evet veya Hayır oyu kullanacak vatandaşları kampanyalar pek etkilemeyecek. Ancak, referandumun kaderini belirleyecek yüzde 10 gerçekten kararsız bir seçmen kitlesi var. Yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında, kararsızım diyen yüzde 15 - yüzde 20 civarında bir seçmen grubunun olduğunu görüyoruz. Yüzde 20 gerçekten kararsız mı, geçmiş tecrübelere bakarak şunu söyleyebiliriz; Bu kararsızların yaklaşık yarısı, gerçek kararsız değil. Aslında bunlar sandığa gitmeyecek seçmenler. Ben sandığa gitmeyeceğim demek yerine, kararsızım demeyi tercih ediyorlar. En yüksek katılımlı seçimlerde bile katılımın yüzde 90’ın üzerinde olmadığını varsayarsak, katılım ne kadar yüksek olursa olsun, sandığa ilgisiz asgari yüzde 10 civarında bir seçmen grubu her zaman var. Öyleyse, kararsızların yarısının sandığa gitmeyecek seçmen olduğu düşünüldüğünde, yüzde 10 civarında gerçekten kararsız bir seçmen var ki, bunların kararı 16 Nisan’da yapılacak referandumun sonuçlarında hayati derecede önem taşıyor.
Yurtdışında, 2 milyon 900 binin üzerinde, 1.5 milyona yakın da ilk defa oy kullanacak genç seçmen var. Bunların nasıl davranacağını geçmiş seçimlere bakarak tahmin etmek mümkün. Bu durumda yüzde 10 civarındaki kararsız seçmen, Evet ve Hayır kampanyalarını yürütenlerin ilgi odağında olacak. Referandumun kaderini belirleyecek bu kitleyi etkilemeye çalışacaklar. Biz araştırmacılar yüzdelerle konuştuğumuzda, yüzdeler tek başına bir şey ifade etmiyor olabilir ama sayılara dönüştüğünde konuştuğumuz oranların azımsanamayacak büyüklükte olduğunu görürüz. Örneğin, Türkiye sınırları içerisinde yaklaşık 55 milyon seçmen olduğunu varsayarsak, azami yüzde 90’ının sandığa gideceğini düşündüğümüzde, yüzde 10 demenin yaklaşık 5 milyon seçmen olduğunu görürüz.
İşte referandumun kaderini etkileyecek seçmen, tam da bu 5 milyon seçmen. Bu 5 milyon seçmen, parti aidiyeti ile karar vermeyen, kampanyalardan etkilenen bir seçmen kitlesi. Bu seçmenlere doğru yöntemlerle ulaşan, kararlarının belirginleşmesine katkı sunan, bu referandumu kazanacak!
Evet ve Hayır kampanyalarını yürütenlere tavsiyem, kararsız seçmenin kafasındaki soru işaretlerini gidermeleri… Onlara basit cümlelerle, bu değişikliğin ne getirdiğini veya ne götürdüğünü iyi anlatabilen, bu yarışı önde tamamlayacak.