15 Temmuz darbe girişimine yönelik ABD ve Avrupa ülkelerinin tavrı, F-35 ve S-400 tartışmaları, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, İslamofobi ve ırkçılık tartışmaları, Filistin’e yönelik yapılanlar başta olmak üzere gündem konularını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ile konuştuk
F-35 ve S-400 tartışmalarıyla ilgili ABD’yi eleştiren Şentop, ‘Türkiye’yi hiç kimse kendisine mahkûm ve mecbur olarak düşünmemelidir’ diyor
İstanbul seçimi yenilendi.
Bir süredir İstanbul seçiminin dışında en önemli gündem dış politika. Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımları...
Bu yaz bu konular en çok tartışılacak maddeler arasında.
Darbe girişimi ve Demokrasi Destanı olan 15 Temmuz’un yıldönümü de geliyor.
15 Temmuz darbe girişimine yönelik ABD ve Avrupa ülkelerinin tavrı, F-35 ve S-400 tartışmaları, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, İslamofobi ve ırkçılık tartışmaları, Filistin’e yönelik yapılanlar başta olmak üzere gündem konularını TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile konuştuk.
Türkiye’ye demokrasi dersi vermeye çalışan ABD ve Avrupa’nın demokrasi sınavından kaldığını belirten TBMM Başkanı Şentop, “ABD ve Avrupa ülkeleri demokrasi konusunda eğer kendi menfaatlerine aykırıysa demokrasiden vazgeçebileceklerini göstermişlerdir. Eğer demokrasi işlerine yarıyorsa o zaman demokrasi söylemi ortaya koyabiliyorlar. Çifte standartlı ve ikiyüzlü bir yaklaşım içerisindeler. 15 Temmuz gecesi bir çok Avrupa ülkesinin ve ABD’nin, darbe girişiminin gidişatının netleşmesini bekleyerek tepki verdiklerini görüyoruz. Ne zamanki darbe teşebbüsü bastırıldı, ondan sonra bunu kınayan açıklamalar gelmeye başladı. Demek ki mesele gerçekte bir demokrasi savunuculuğu değil, demokrasiyi siyasi araç olarak gören bir anlayış var kafalarının arka planında. Demokrasi sınavından kaldılar” diyor.
F-35 ve S-400 tartışmalarıyla ilgili de ABD’yi eleştiren Şentop, “Türkiye’yi hiç kimse kendisine mahkûm ve kendisine mecbur olarak düşünmemelidir. Türkiye kendi kararını kendi verir ve kendi güvenliğini de kendisi sağlar” dedi. Şentop Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
Dünyaya FETÖ çağrısı
- 15 Temmuz’da TBMM de bombalandı. Dünyaya FETÖ ile mücadele konusunda bir çağrınız olacak mı?
Bu darbe girişimini ülkemize gelen bakanlar ve meclis başkanlarına anlatıyorum. Bu terör örgütü siyasi iktidarı ele geçirmek ve yönlendirmek için mücadele ediyor. Bunu illegal yollardan yapıyor. İnsanların gözüne hoş görünecek okullar, sivil toplum kuruluşları gibi maskelerle yapıyor bunu. Devlet içinde oluşturdukları yapılanmayı bu tür kuruluşlarla gizlemeye çalışmışlar; bu tespit edilmiş. Darbe gecesi Meclis’i ve Külliye’yi bombaladılar. Vatandaşlarımızı şehit ettiler. Bunu yapan askerlerin ve polislerin talimatları okullardaki öğretmenlerden aldığı ortaya çıktı. Ankara’da tespit edilen bir FETÖ okulunun yöneticileri Akıncılarda darbeyi yöneten ekip içerisinde yakalandı.
Bunlar okulları ve STK’ları gerçek amaçlarını örtmek için bir maske olarak kullanıyorlardı. Yabancı konuklara bu hususları anlatıyoruz. Bu örgütün birinci hedefi Türkiye idi. Başka ülkelerde de böyle bir hedefi gerçekleştirmek için gayret gösterdiklerine şüphe yok. Dost ve kardeş ülkelerin yöneticilerine hep bunu söylüyoruz. Bu örgütle ilgili Türkiye mücadelesini gerçekleştirdi. Bu örgütü tasfiye edecek noktaya geldik. Konuk devlet yetkililerine, “Sadece Türkiye’den getirdikleri örgüt militanları ile faaliyet yürütmüyor bunlar, sizin çocuklarınızın beynini yıkayarak faaliyet yürütüyorlar. Bu konuda dikkatli olunması gerekiyor. Bu uluslararası bir örgüt, istihbarat örgütlerinin maşası, taşeronu olarak çalışan bir örgüt. Türkiye bu örgütle mücadelesini belli bir noktaya getirdi ama dünya üzerinde de bu mücadelenin devam etmesini sağlamamız ve sonuçlarını sıkı bir şekilde takip etmemiz gerekir” diyoruz.
Standart olmalı
- Batı 15 Temmuz’da demokrasi sınavından geçebildi mi?
Avrupa demokrasiyi siyasi kavram olarak kullanmaya başlayınca kafamızda soru işaretleri oluşmaya başlıyor. ABD, Afganistan’a ve Irak’a demokrasi getirmek için girdi. Bunu bir mazeret olarak gösterdi. İnsan haklarını hayata geçirmek, işkence ve zulümleri gidermek için geldiğini söyledi. Ama gerçek maksadın bu olmadığı görüldü. Avrupa için de aynı şey geçerli. Çok net söyleyelim. Avrupa kendi sınırları içerisinde demokrasiyi savunuyor; ama Avrupa sınırları dışında demokrasiyi ancak kendi menfaatine olursa, kendi yararına bir sonuç alacaksa savunuyor. Türkiye’ye demokrasi ile ilgili zaman zaman ders vermeye çalışanlar, Mısır’da darbe sonucu devrilen ve şehit olan Mursi ile ilgili hiç ses çıkarmadılar.
ABD ve Avrupa ülkeleri, eğer kendi menfaatlerine aykırıysa demokrasiden vazgeçebileceklerini göstermişlerdir. Eğer demokrasi işlerine yarıyorsa o zaman demokrasi söylemi ortaya koyabiliyorlar. Maalesef bu bir gerçek. Tek bir standardın olması lazım. Avrupa’nın her zaman Avrupa dışındaki ülkeler için ikinci bir standardı olmuştur.
Avrupa’nın çifte standartlı ve ikiyüzlü yaklaşımı yeni de değildir. Yüzyıldan fazla bir zamandır çok defa şahit olduğumuz yaklaşım biçimidir. 15 Temmuz ile ilgili birçok Avrupa ülkesi ve ABD’nin, darbe girişiminin gidişatının netleşmesini beklediğini, darbe başarısızlığa uğradıktan sonra tepki verdiğini görüyoruz. Bu üzücü bir durum. Demek ki, gerçekten bir demokrasi savunuculuğu değil, demokrasi istismarı var kafalarının arka planında. Hülasa, batı demokrasi sınavından kaldı.
- Avrupa’da ırkçılık artıyor. Türklere yönelik baskılar da artıyor. Avrupa’nın nereye gittiği de tartışılıyor...
Avrupa ülkelerinde siyasette bir çoğulculuk gözleniyor ama kültürel manada gerçek bir çoğulculuk yakın zamana kadar yaşanmadı. Avrupa, kültürel anlamda çoğulcu değil tekçi anlayışa sahip olduğunu hep gösterdi. Ama kültürel çoğulculuğun Avrupa’nın genel siyasetine yansıyan yönleri olacak. Irkçılık, İslamofobi ve İslam düşmanlığı gibi siyasi eğilimler Avrupa’nın geleceği bakımından endişe verici.
Sadece önümüzdeki yıllarda Avrupa’da toplumsal hayatı sıkıntılı hale getirecek bir durumla karşı karşıyayız. Bu bakımdan Avrupa’nın da farklı kültürlerden, farklı inançlardan, farklı hayat tarzlarından insanlarla beraber ve onları eşit birer kişi olarak kabul ederek yaşamayı öğrenmesi gerekir. Biraz sancılı bir öğrenme süreci yaşanacak Avrupa için ama, öğrenmek zorundalar. Çünkü başka türlü olması, bu sürecin geriye döndürülebilmesi mümkün değil. Artık bütün dünya bir arada yaşayacak.
BARIŞA KATKI SUNACAK ÜLKEYİZ
- Avrupa Parlamentosu’na bir mesajınız olacak mı TBMM’den?
Türkiye birçok bakımdan kültürel çoğulculuğu yüzyıllar boyunca fiilen gerçekleştirmiş bir ülke. Türkiye, çok farklı dinlerden, ırklardan insanı aynı topraklarda bir arada yaşatmayı başarabilmiş bir ülke. Türkiye, bu ve benzeri bakımlardan Avrupa’ya her zaman katkı sunacak bir ülkedir. Türkiye’nin bu varlığı Avrupa’da gelişmekte olan ırkçı, göçmen ve islam karşıtı anlayışları da izole edecek ve devre dışı bırakacaktır. Türkiye, bölge ve dünya barışına katkı sunacak bir ülkedir. Avrupa ile ilişkilerin Türkiye’ye getirdiği faydanın daha fazlasını Türkiye Avrupa’ya katacaktır.
Başka pazarlar vardır
- F-35 ve S-400 tartışmaları var. Mektuplar ve tehditleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye kendi kararlarını kendisi alan bir ülkedir. Dünyada kendi kararını kendisi alabilen ülkelerin sayısı iki elin parmağını geçmez. Dünyada yaşanan sıkıntıların bir sebebi de bu.
Türkiye sadece kendi milletinin menfaatini gözeten yönetim anlayışını Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kararlılıkla uyguluyor. Türkiye, dünyanın en yoğun çatışmalarının yaşandığı bir bölgede bulunuyor. Türkiye’nin kendisini güvende hissedebilmesi için savunmasını güçlendirmesi gerekiyor. Bunun için gereken her şeyi yapmak milletin seçtiği idarecilerin görevidir. Milli savunmamızı güçlendirme konusunda bir çok ülke ile temaslar oldu ama başta ABD olmak üzere bazı batılı devletler uzun süre oyalama taktikleri ile beklettiler. Bunun üzerine, Rusya ile görüşüldü ve S-400’lerle ilgili anlaşma yapıldı.
Yunanistan’a kimse itiraz etmedi
Şimdi hiçbir devletin, NATO’da müttefiki de olsa Türkiye’ye ‘biz sana savunman için silah vermiyoruz ama sen başka ülkeden de alma, savunma sistemlerin olmasın, senin için uygun olan budur’ deme hakkı yoktur. Eğer Türkiye bunu müttefiklerinden ve uygun şartlarda, en son gelişmiş teknolojiye uygun bir şekilde temin edemiyorsa, mutlaka dünyada temin edebileceği başka pazarlar vardır. Ve Türkiye bunu temin eder. Bu konudaki itirazların da teknik itirazlar olduğunu düşünmüyorum. Çünkü S300’leri Yunanistan almıştı. NATO ülkesi Yunanistan’a kimse itiraz etmedi. Yine NATO üyesi Slovakya ve Bulgaristan’da da mevcut. Bu konuda Türkiye’ye yöneltilen itirazlar, siyasi itirazlar. Türkiye’yi hiç kimse kendisine mahkûm ve mecbur olarak düşünemez, göremez. Türkiye kendi kararını verir ve kendi güvenliğini sağlayacak imkanlara da sahip olur.
ABD Akdeniz’de ne arıyor?
- Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Bazı ülkelerin birçok askeri imkânlarını seferber ederek burada birtakım çalışmalar yürüttüğünü görüyoruz. Doğu Akdeniz’deki ülkelerin isimleri belli. Bunların dışında hiç alakası olmayan Fransa ve ABD gibi ülkelerin Doğu Akdeniz’de ne yapmaya ve ne aramaya çalıştığını sormak hepimizin hakkı. Başka ülkeler Fransa açıklarında doğalgaz aramıyorsa; ABD açıklarında başka ülkeler doğalgaz, petrol yatakları aramıyorsa; aynı şekilde şu an Doğu Akdeniz’e kıyısı ve sınırı bulunmayan ülkelerin bu bölgede bulunmaktaki amaçları tartışılmalıdır.
Önümüzdeki dönemde de uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde Doğu Akdeniz’deki gelişmelere bir çözüm bulmak, herkesin kendi hakkına razı olması, başka devletlerin hakkına tecavüz eden bir yaklaşım içinde bulunmaması önem arzediyor.
BM BARIŞI SAĞLAMAKTA BAŞARISIZ
- Filistin’e yönelik baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
20. yüzyılda uluslararası kurumların dünya barışını sağlamakta büyük ölçüde başarısız oldukları kanaatindeyim. Mevcut uluslararası sistem adil bir zemin oluşturamadı. BM kuruluşundan itibaren İsrail’e ayrıcalıklı bir tutum içerisindeydi. İsrail ile ilgili almış olduğu kararların hiç birisi takip edilmedi, uygulanmadı. Ama malum BM kararlarına aykırı davrandığı için Irak, ABD başta olmak üzere müttefik güçlerce işgal edildi. Ama BM kararlarına aykırı davranan İsrail’e hiç bir müeyyide uygulanmadı. Uygulanmadığı gibi ABD Başkanı kısa zaman önce İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdığını ifade etti. Daha vahimi Suriye’ye ait olan Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğuna dair bir karar açıkladı.
Benzeri görülmemiş bir olay ve komedi bu. Dünyada eğer uluslararası hukuku tanımıyorsanız, başka devletlerin egemenlik haklarına, eşitliğine saygılı değilseniz o zaman kendi pozisyonunuz ve yaptığınız işler de tartışılır hale gelir. O zaman dünyada hukuk kuralları değil, eşkiyalık hakim olmaya başlar; herkes gücü nispetinde bir başka ülkeye tacizde bulunmaya başlar. Bu tür tavırlar barışı bozar. İsrail ve Filistin meselesi, sadece Ortadoğu’da iki ülke ve halk arasında olan bir mesele değildir. Bu, dünyanın yüzyıla yaklaşan döneminin bir çok siyasi çatışmasını etkileyen ve tartışmalara neden olan bir anlaşmazlıktır. Bir an önce adil bir şekilde Filistin meselesine çözüm getirilmesi, dünya barışına katkı sağlayacak bir durumdur. Bütün ülkeleri başta ABD olmak üzere bu konuda sorumlu bir devlet gibi davranmaya, hukuka saygılı bir siyasi çizgi benimsemeye davet ediyorum.