11.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Diyarbakırdan Galatasaray aktarmalı Milana gitti diye onun hikayesini beş kuru kelimeyle beş saniyede anlatabiliriz de. Almancının bilmem kaçıncı kuşağından Türkiyeye, Güneydoğusuna. Oradan İstanbul is İstanbul. Oradan da İtalyanın kuzey batısına. Üstelik gece yatısına. Ne demiş adam, belki de dememiş: "Dünya çapında olmak isterim tabii, ama kaldırabileceksem eğer".İlk Milanlı Turco, ilk UEFA şampiyonu Galatasaraylı, ilk Süper Kupalı, ilk Dünya üçüncüsü Milli Takımlı, ilk üstün hizmet madalyalı... Soruyorlar sokaklara ismi verilen biri adam döver mi? Ben de soruyorum, her an adam dövebilecek duruma getirilmiş birinin ismi sokaklara verilir mi? Gerçi o sokaklara kimlerin ismi verilmedi ki. Veya kimlere "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye bağırılmadı ki!Mesela bir soru daha... İtalyadaki en kısa, en kıpkısa iki bizim Interli niye en uzun, en upuzun gibi giyinmişlerdi, gittiklerinin hemen sonrası Piazza Duomoda? Onlar oraya yakışmıştı da, giydikleri mi onlara yakışmamıştı, ya da tam tersi mi? Ümitin hikayesinin içinde başka bir hikayecik yok mu, Ümitin bile bilmediği. O accayip traş modeli bile başka acccayipler tarafından çalınmadı mı, örnek alınmadı mı? Dövdü, rahatladı. Yoksa başka yerde, başka şekilde patlayacaktı. Ya da bir gün kendi kendine çatlayacaktı. Tommiks yaptık onu veya onları, ya da Teksas. Son 48 saatine bakın. Sevgilisi ile buluşuyor, sonra yemek, sonra kısa bir ara, sonra dövüp geliyor, sonra milli takım, sonra Anıtkabir, sonra Cumhurbaşkanı.Fatih Akyel ile bitirelim. Ne demiş gazetecilere Başbakanlıkta. Ümit mi gelecekmiş, Ümite mi haber verecekmiş. Şakası bile kaka gibi. Yok belkide birbirlerinden farkları. Farkları fiyatları. Doğru haber şöyle olmalıydı: Ümit Davala hâlâ kimseyi dövmedi. Dövdüğüne değil, dövmediğine şaşırmalıydık. Sonra İzmir... Herkes için belki bu haber, ama bana göre "Ya işte, gördünüz mü naber!". Kısa kesti Allahtan. Ara verip, tekrar dövebilirdi. Ya da eşek sudan gelinceye kadar. Ya da kaset eline gelinceye kadar. Ya da dövdürtebilirdi. Sonra araya girip ayırır, sempati bile toplardı. Ya da, ya da, ya da... Türkiş kahve, Türkiş çay... Turizm Bakanının 6.10.2002 tarihli Milliyetteki açıklaması o İtalyanı ve onlar gibi onlarcasını hatırlattı bana. İşletme sahiplerine turiste Türk kahvesi ve poşet çay yerine demli Türk çayı verin demişti kısaca Sayın Taşar. Keşke ekleseydi: Türk kahvesine, Türkiş expresso, beyaz peynire Türkiş mozzarella, rakıya da Türkiş uzo demeyin. Boğazdaki bir gece belki turist getirmez. Bilmiyorlar çünkü, anlatmıyoruz da onlara. Boğazda bir Türkiş yemek, ne demek. Ama geleni işte böyle ayda iki kere geri getirir. Bir Türk ve bir Yunanlı ya da bir Fransız ve bir İspanyol mesela Korede neden İtalyan restoranına giderler, İtalyan yerler. Bir cuma Milliyetteki köyün delisinde de anlatırım size, Radyo Ddeki köyün delisinde anlattıklarımı da. Romadan dönüyordum, Alitalia ile. Yemek servisi başlamıştı. Tam tepsiyi alırken, elime vurdu yandaki İtalyan. "Turco" dedi, "Bunlar yenir mi ? Bir İstanbullu bunları yer mi ? Üstelik İstanbula dakikalar kalmışken. İç bir viski keyfine bak. Az kaldı o müthiş İstanbul gecesine, ve devam etti. Cuma - pazar karımla geliyorum ayda iki kere. İki gece biraz rakı, biraz Türkiş meze. Sonra balık, sonra Türkiş kahve. Boğazı görüp, yiyip içip, el ele tutuşup, bazen öpüşüp, bazen koklaşıp, bazen de... Olağanüstü bir hafta sonu geçirip dönüyoruz"... Ne aloymuş be! Dünün bir önceki günüydü. Aniden telefona gitti elim. Sonra numarayı çevirdim. Çaldı, bir daha çaldı. Kalbim delirmişti sanki. Sonra açıldı, sonra o ve onun alo diyen sesi. Sonra da kapattım zaten. Tam bir ikizler gibi. Hoş konuşsaydım da, o kapatacaktı belki. Özlemişim, bir alosu yetti de arttı bile. Sonra dağıldım gittim, hatta darmadağıldım. Sonra gece oldu. Yine Pino Daniele söyledi, yine köyün delisi dinledi. Onla geçen, onsuz gecelerden biriydi yine ve yine müthişti. Galiba, onu hâlâ seviyorum. SERİ İLANLAR Cumaları ise Milliyetteyiz (Başka şubemiz yoktur.) Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo Dde bilgingokberk@mail.com İmza: Köyün Delisi