SURİYE sendromunu Türkiye’ye de sıçratmak...
Bu plan hissetdilmenin de ötesinde bir tezgah fotoğrafı gibi görünür halde.
Suriye de umulandan uzun süre direnebilmişti iç savaş tezgahı.
Sonra...
Direnci kırıldı.
.......................
Ya Türkiye?
Suriye’ye yapılanlardan çok daha ağırı, çok daha kapsamlısı, çok daha yıkım gücü yüksek saldırıları göğüsledi Türkiye.
En net olanın altını çizeyim.
“Suriye’li subaylar Başkan Esad’a ve rejime karşı darbeye kalkıştı mı?”
Subaylarının, astsubaylarının, savcılarının, hakimlerinin, emniyet müdürlerini yarısından fazlası darbe kalkışımı içinde bulunan Türkiye değil de Suriye olsaydı ayakta kalabilir miydi?
Suriye’de de terör saldırılarını, canlı bombalar, patlayıcı yüklü araçlar, kan gölleri yaşandı, yaşanıyor.
Ama...
Suriye devleti, rejimi Akdeniz’e sırtını dayayan çok dar bir alana sıkışmış.
Topraklarında fink atan örgütlere, çetelere ve onların arkasındaki devletlere bırakmış meydanı.
.......................
Türkiye’nin de sosyal dokusu Suriye’den pek de farklı değil.
Çeşitli etnisiteler, mezhepler,bazı radikaller...
Türkiye direncini nereden almakta?
- Öncelikle...
Türkiye sınırları cetvelle çizilmiş ve sonradan üretilmiş değil.
Devlet olma kökleri binlerce yılla uzanıyor.
Aralarında Suriye’nin de olduğu onlarca yeni devlet daha yüzyıl öncesine kadar Türkiye’nin (Osmanlı Devleti) egemenliği altındaydı.
Cumhuriyet sınırlarını da şehitler vererek, isyan çeteleriyle, Avrupa Devletleriyle çarpışarak çizmiştir.
Türkiye insanının “özgüven eşiği” yüksektir.
- Bir diğer özelliği “demokrasidir.”
Batı standartlarında olmasa bile Türkiye “demokratik” denebilecek rejimle yönetiliyor.
70 yılı aşkın “çok partili demokrasi” tecrübesine sahip.
Eksik de olsa bir “hukuk devletidir.”
Vatandaşlık haklarında herkes “din, dil, mezhep, etnisite farkı olmaksızın” eşittir.
Suriye örneğine dönersek ...
Bunların Arap Baharı kıvılcımları sıçradığında bunların hiçbiri Suriye’de yoktu.
Bugün kantonlar kuran Suriye Kürtlerine kimlik belgesi bile verilmiyordu ki nerede kaldı eşit vatandaşlık hakları...
2016 Türkiyesinde PKK dışında kim yarınlarını maceraya ne olacağı belirsiz ayaklanmalara, kabile anlayışlı mikro otoriter yönetimlerine bırakır.
Avrupa’yla vize serbestliği eşiğindeki Türkiye’nin pasaportu mu yoksa ne varlığı tanınan /tanınacak ne pasaportu, sosyal güvenlik hakları sağlıktan eğitime hizmet yoksunu otoriter kabile yönetimleri mi.
Kimse Türkiye insanının aklını hafife almamalı.
Dünyanın 17’inci büyük ekonomisi olan bir Türkiye’den sözediyoruz.