Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’den, El Bab’dan gelen 16 şehidimizi dün bağrına bastı Anadolu.
Her biri bu vatanın değişik köşelerinde toprağa verildiler.
Sadece vatan toprağına değil, halkımızın yüreğine gömüldüler.
Hepsine Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve ulusumuza başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Bu halk için, bu topraklar için şehit çok kutsaldır.
O kadar ki, bir yanlarıyla hep, savaşta Anadolu’da toprağa düşmüş düşman askerine bile, “Onlar bu topraklara düştükten sonra bizim evlatlarımız olmuşlardır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün asil karakterini taşırlar.
Türk insanının düşman da olsa toprağa düşmüş askere bakışı budur.
Ama bir bu halkın yüceliğine bakın, bir de DAEŞ’in yaptığına...
İnsanlıktan fersah fersah uzak, hiçbir değeri ve kutsalı önemsemeden vahşet yaratan ve bunu sözüm ona İslam adına yaptığını savunan sapkın bir terör örgütüyle mücadele ediyor Türk askeri.
Tarih, Anadolu insanının yüceliğini de DAEŞ’in insanlık dışı hareketlerini de silinmemek üzere kaydetmiştir.
Bize, medya mensuplarına düşen ilk görev, bu vahşi örgütün propagandasına alet olmamaktır.
Bu, her şeyden önce şehitlerimize olan saygının gereğidir.
Fırat Kalkanı Operasyonu’yla hem sahaya hem masaya dönen Türkiye, yeni koşullarda Suriye için çözüm ve çıkış arıyor. Bu sorunun Türkiye’nin geleceğini de etkileyecek önemli sonuçlar doğurabileceğini bildiği için ulusal çıkarlarını önceleyerek hareket etmeye çalışıyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin Rusya ve İran’la geliştirdiği ilişkiyi bağlamından koparmadan, gerçekçi bir bakış açısıyla ve somut veriler ışığında değerlendirmek gerekir.
Türkiye’nin, Rusya ve İran’la, dolaylı olarak Suriye rejimiyle geliştirdiği süreç, ulusal çıkarlarının gereği olarak görülmelidir.
İşin başında ABD ile yol almaya çalışan ve bu yönde gayret gösteren Türkiye’nin, beklediği karşılığı alamadığı açıktır. NATO’da 60 yıldır müttefik olan ABD ve Türkiye’nin, Washington’un izlediği çizgi nedeniyle çıkarları çatışma halindedir.
ABD’nin tıpkı Irak’ı işgal ettiği 2003 yılında yaptığı gibi, askeri ve siyasi desteğini PKK ve Suriye’deki uzantılarına vermesi, Türkiye’nin ulusal çıkarına amasız, fakatsız aykırıdır.
Bu aykırılık çözülebilecek basit bir çelişki değil, doğrudan Türkiye’nin ulusal birliğine yönelmiş bir tehdit niteliğindedir. Bu nedenle, Suriye’de PYD’nin ABD’nin piyadesi olmayı kabul etmesi, karşılığında Washington’un “Türkiye’den vazgeçer” bir politika izlemesi Ankara’da bardağı taşırmıştır.
Bugün Türkiye’yi Rusya ve İran’la ittifak kurmaya iten ABD’nin bu çizgisi olmuştur.
Türkiye’nin temel kaygısı ve dolayısıyla önceliği Suriye’de savaşın sonlanması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıdır ve öyle olmak da zorundadır.
Bunun sağlanması Türkiye’nin güney sınırı boyunca baş gösteren PKK-PYD tehdidinin de bertaraf edilmesini sağlayacaktır. Ankara’nın hedefi budur.
Cerablus’tan girip El Bab’a kadar bir güvenli bölge oluşturmasının amacı, bu tehdidin önünü daha fazla büyümeden kesmek ve kendi sınırlarını garanti altına almaktır.
Bunu sağlayacak bir sonuca ulaştığında elbette Türkiye yanı başımızdaki bataklığın kurutulması için de gayret sarf edecektir.
Bu gayretine destek beklemek de hakkıdır.
Etnik ve mezhebi çatışmaların ürettiği bu terör bataklığı kurutulunca, TSK’nın da çekileceği bellidir.
Türkiye’nin, Irak veya Suriye’den toprak kazanmak gibi bir niyeti yoktur.
Bu bataklık kurumadan Türkiye’ye rahat uyku olmadığı aşikârdır.