Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump, yarından itibaren resmen göreve başlayacak. Trump seçildiğinden bu yana oldukça ilginç açıklamalar yaptı. Tabii ki bu açıklamalar resmi nitelikte değildi ancak ABD’nin yeni dönemi hakkında bize önemli ipuçlarını da verdi. Trump’ın korumacılık içeren demeçleri, istihdam yanlısı ve ekonomiyi kamu harcamalarıyla canlandırmaya dönük açıklamaları, küreselleşmenin şu aşamasında pek rasyonel olmayan, biraz abartılmış ısınma açıklamaları olarak nitelendirildi. Ancak şuna dikkat etmek gerekiyor; Trump’ın bütün bu açıklamaları, ABD’nin 2008 kriziyle açığa çıkan temel ekonomik sorunlarını karşılamaya dönük, üzerinde titizlikle çalışılmış, birbirini takip eden yapı taşları olarak öne çıkıyor.
Bugün ABD, sürekli istihdam oluşturan, tasarruf-yatırım dengesini ve buna bağlı olarak dış ve bütçe dengelerini sağlamış bir ekonomiye sahip değildir. ABD’nin devasa tasarruf-yatırım, bütçe ve dış ticaret açığı vardır. ABD, bu açıklarını siyasi hegemonyası sayesinde ayakta tuttuğu dünya rezerv parası dolar yoluyla finanse etmiştir.
Esasında Başkan Nixon’ın 1971 yılında dolar-altın bağlantısına son vermesiyle dolar, dolayısıyla 2. Dünya Savaşı sonrası ABD önderliğinde oluşturulan Bretton-Woods sisteminin tartışmaya açılmıştır. Yani ABD’nin 70’li yılların başından itibaren giderek artan üçüz açığı, dünya ekonomisinin de temel sorunlarından biridir. Ancak bu temel sorun, 2008 yılına kadar ABD’nin sorunu olmaktan çok, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin sorunu oldu.

ABD ve ötekiler

Çünkü ABD hegemonyasındaki küresel sistem, merkezin finansmanı üzerinden bir kurgu yaptı ve çevreden merkeze (ABD’ye) kaynak aktaran ekonomik ve siyasi modelleri IMF ve Dünya Bankası gibi Bretton-Woods kurumlarıyla yaygınlaştırdı. Esasında şu sıralar bizim kur tartışması vesilesiyle konuştuğumuz çözümler(!) zamanında bize bu çerçevede dayatılan modeller üzerinden yaptığımız tartışmalardır. Örneğin, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin merkez bankaları kendi yerel paralarını bastı ama özgün kalkınmacı ekonomi-politikaları uygulayamadı.
Doksanlı yılların sonuna kadar IMF reçetelerini hem para hem de maliye politikası olarak bire bir uyguladık. Dışarıya (ABD merkezli küresel sisteme) kaynak aktarma esaslı bu programlar, yalnızca borç ve dışa bağımlı ithalat -tüketim- ekonomisi inşa etti. Yakın zamana kadar da sıkı para politikası ve mali disiplin gibi Friedmancı yaklaşımlar ve anti-enflasyoncu palyatif iktisat politikalarıyla yalnız finansal piyasaların istikrarı sağlandı. Örneğin, dalgalı kur rejimi uyguladık ama yüksek faizle kur hedeflemesi yaparak TL’yi gereksiz değerli tutup sanayiyi öldürdük. Sanayi karlarını, ABD’nin ve Batı’nın fabrikası olmuş Asya ülkelerinden gelen ucuz ithalatla aşağıya çektik.
Bütün bu süreçte ABD ekonomisindeki üçüz açık gün yüzüne çıkmadı. Çünkü, gelişmekte olan ülkeler kandırmacaya boyun eğdi. Ancak tam şu sıralar bu oyun bozuluyor. Başta Asya olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler, yeni bir siyasi iradeyle özgün, kalkınmacı yeni bir ekonomiyi inşa etmeye başladılar.
Türkiye, 2008’de IMF ile 20. Stand-By anlaşmasını imzalamadı. Ama siyasi iradenin bu çıkışına bürokrasi ayak uyduramadı. Merkez Bankası ancak şimdilerde bu çemberi kırmaya çalışıyor. Dünkü yazıda TCMB’nin attığı adımları yazdık. Bu adımlar, yeni bir merkez bankacılığı anlayışının gelmekte olduğunu bize gösteriyor.

Doların seviyesi

Peki, Türkiye’de ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki bu değişim ABD merkezli küresel ekonomik hiyerarşiyi değiştirecek mi? Trump’un adeta telaş ve aceleyle yaptığı açıklamalara bakarsak evet; bu değişim başladı bile...
Euro doğduğunda dünya resmi döviz rezervlerinin yüzde 71’i dolardı. Şimdi bu oran yüzde 60 civarındadır ve sürekli düşmektedir. Bu, doların rezerv para olma gücünü yavaşta olsa kaybettiğini gösteriyor. Uluslararası ticarette ve ülkeler arası resmi alışverişlerde de doların erimesi sürüyor...
Çin ve Rusya gibi büyük ekonomiler, yerel paralarla ticareti öne çıkartan ve ekonomilerindeki karşılıksız dolar baskısını azaltacak kurumları hızla hayata geçiriyorlar. Türkiye de bu yönde çalışmalar yapıyor. Bu konuda resmi ve akademik çalışmalar artıyor. Birleşmiş Milletler tarafından 2010’da düzenlenen bir raporda, doların tek rezerv para birimi olmasının terk edilmesi çağrısında bulunulmuştu. Yakın zamanda Körfez İşbirliği Konseyi de bağımsız bir rezerv para birimi için arzularını dile getirmişti.
Şimdi bütün bu gelişmeleri ABD de görüyor. Bunun için Trump, resmen başkanlık koltuğuna oturmadan önce, şimdiye kadar yaptığı en önemli açıklamayı yaptı. ABD dolarının gereksiz değerli olduğunu ve bu seviyenin ABD’nin ihracatını öldüreceğini söyledi. Demek ki Trump geleneksel Cumhuriyetçi bir başkan olmayacak. Gereksiz değerli ve yalnız ABD’nin militarist gücüne dayanan bir parayla artık devam edilemeyeceğini görüyor.
Şunu söyleyebiliriz; ABD’de balon ekonomisi bizde de kapkaç düzeni bitiyor.