Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin yarım yüzyıllık “AB serüveni”nin son noktasına mı geliniyor? AB’nin Türkiye ile üyelik müzakere sürecini askıya alması ya da Ankara’nın Birlik’le bağlarını bizzat koparması olasılığı
güçleniyor mu?
Son günlerde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türk liderleri ile üst düzey AB yetkilileri arasındaki sert söz düellosu bu soruları ciddi bir şekilde gündeme getirdi.
Türkiye-AB ilişkilerinin ilk bakışta kopma noktasına yaklaştığı izlenimini veren iki gelişmeden biri, AB Parlamento Başkanı Martin Schulz’un tehditkâr sözleridir. Özetle, verilmek istenen mesaj özellikle Türkiye’de idam cezasına geri dönülmesi halinde AB’nin müzakereleri askıya alabileceği ve hatta bazı ekonomik yaptırımlar uygulamayı dahi düşünebileceğidir.
İkinci önemli gelişme ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Schulz’a tepkisini çok sert bir şekilde yansıtan konuşmasında, AB ile ilişkiler bağlamında ilk kez bir takvim vererek referandum konusunu gündeme getirmesidir. Cumhurbaşkanı’na göre AB daha fazla beklemeden yıl sonuna kadar tutumunu açıkça ortaya koymalı. Ona göre Türkiye de konuyu bir referanduma sunacaktır...

“TREXIT” mi?

AB’den özellikle idam cezası ve ayrıca bazı siyasetçilerin ve gazetecilerin tutuklanması konusunda sert eleştiriler ve uyarılar gelmekle beraber, Birliğin resmi tutumu, önceki akşam AB Dışişleri Bakanları toplantısından çıkan karara göre, “Türkiye ile diyaloğun devamı” yönündedir.
Ama bu bağlamda iki sorunun net yanıtı yok. Biri, AB’nin “kırmızı çizgi” saydığı idamın Türkiye’de uygulamaya konması halinde nasıl davranacağıdır. İkinci soru da Türkiye’nin AB ile yola devam etmek veya etmemek konusundaki kararı için (yeni bir nevi TREXIT ile ilgili olarak) referanduma hangi
şartlarda gideceğidir.

Nasıl sonuçlanır?

Kuşkusuz bu konuda esas kararı verecek olan, Türk hükümetidir. Bu, Türkiye’nin Avrupa ile (ve bir bakıma Batı ile) ilişkilerin geleceğiyle ilgili çok önemli, siyasi -ve tarihi- bir karar olacaktır.
İçinde bulunduğumuz şartlarda halkın çoğunluğunun AB’ye olumsuz baktığı, dolayısıyla olası bir halk oylamasının sonucunu şimdiden kestirmenin pek de zor olmadığı açık. Bu nedenle AB ile yolculuğa “tamam mı, devam mı” kararının esas sorumluluğu Türkiye’yi yönetenlere düşüyor.
Kuşkusuz Türkiye AB’nin son dönemdeki söylem ve davranışlarından ötürü haklı olarak çok ciddi düş kırıklığı ve bıkkınlık içerisindedir.
Ancak Avrupa ile ilişkilerde, duygusallığın aşılarak, rasyonel davranılması ve özellikle onunla köprülerin atılmasının ülkemiz için yaratacağı siyasi ve ekonomik sonuçların iyice hesaplanması gerekmektedir.