Başbakan Binali Yıldırım işbaşına geldikten sonraki ilk konuşmalarında özellikle bölge ülkeleriyle bozuk ilişkileri düzeltmeyi amaçladığını söylemiş ve bu ülkeler arasında Suriye’yi de zikretmişti.
Son günlerde gerek Başbakan, gerekse diğer hükümet yetkilileri, bu yönde bazı adımların atılmakta olduğuna dair işaretler verdiler.
Rusya ve İran ile son temaslarda Suriye sorununun da ele alınmadığı bir ortamda, Başbakan bu meselede önümüzdeki 6 ay içinde önemli gelişmelerin beklenebileceğini belirtti. Önceki gün bir gazeteye verdiği röportajda da Türkiye’nin Suriye sorununun çözümü için hazırlanan üç maddelik bir “yol haritası”ndan söz etti.
Bu “plan” aslında Ankara’nın bu konuda belirlediği parametreleri içeriyor. Bunların birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması (yani ülkenin bağımsız bölgelere bölünmemesi) ikincisi, ülkedeki çeşitli etnik veya mezhepsel kesimlerin tek başlarına hâkimiyet kurmamaları (yani Esad rejiminin sürdürülmemesi), üçüncüsü de Suriyeli mültecilerin kendi evlerine dönüşlerinin sağlanmasıdır...
Esad’la mı, Esad’sız mı?
Genel ilkeler içeren bu “yol haritası” aslında büyük önem taşıyan metodolojiye, yani sonuca nasıl varılması gerektiği konusuna değinmiyor. Örneğin; bu iş “Esad’la mı, Esad’sız mı” yapılacak? Beş yıldır süren iç savaş nasıl durdurulacak? Yerel güçleri destekleyen dış aktörler eski pozisyonlarını değiştirip ortak bir çizgide nasıl buluşacaklar?
Türkiye bu krizin başından beri, çözüm için her şeyden önce Esad’ın gitmesini şart koşmuş, bunun sağlanması için de açıkçası muhalif gruplara aktif destek vermiştir. Bu pozisyon Türkiye’yi Esad’a arka çıkan Rusya ve İran ile karşı karşıya getirmiştir.
Şimdi Rusya ve İran ile kurulan diyalogda, bu farklı pozisyonların törpülenmesi ve daha uyumlu bir stratejinin belirlenmesi hedefleniyor.
“Orta yol orayışı”
Rusya’nın (ve İran’ın) Esad ile ilgili ısrarlı tutumu, bu “orta yol” arayışında, Türkiye’nin de “esnek” davranmasını gerektiriyor. Daha açık bir deyişle, Ankara’nın “Önce Esad gitmeli” şartı üzerindeki ısrarını bırakması ve böylece ortak bir formül bulunması söz konusu olabilir.
Ankara’nın Rusya ve İran ile Suriye politikasında “ayar” yapması gereken diğer bir husus da Suriyeli muhalif güçlere (ÖSO gibi) verdiği aktif destekle ilgili. Rusya’nın bu güçleri (Türkmenler dahil) hedef aldığı, bunun Ankara’yı kaygılandırdığı açıkça biliniyor. Türkiye’nin beklentisi bu konuda Rusya’nın da artık bu güçlere düşman gözüyle bakmamasıdır.
Nihayet Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir husus da PYD/YPG ile ilgilidir. Bu konu, Türkiye ile ABD’nin bozuşmasına neden olmuştur. Şimdiye kadar Rusya’nın PYD’ ye gösterdiği ilgi ve sempati Ankara’nın tepkisine yol açmıştır. Rusya şimdi kendi Suriye politikası çerçevesinde, bu konuda Ankara’nın hassasiyetini dikkate alan bir “ayar” yapacak mı?