Kim derdi ki Halep’teki tahliye operasyonu, son dakika zorluklarına rağmen, Türkiye-Suriye-İran işbirliği sayesinde gerçekleşecek... Ve de ABD’nin başını çektiği koalisyon bunun dışında bırakılacak...
Sadece bu tablo, bölgedeki güç dengesinin nasıl değişmekte olduğunu göstermeye yetiyor.
Bu, Suriye’deki gelişmeler kapsamında, yeni bir “bölgesel eksen”in oluşmakta olduğunun sinyalini mi veriyor?
Bunu daha iyi anlamak için, bugün Moskova’da yapılacağı bildirilen Dışişleri bakanları düzeyindeki “üçlü zirve”nin sonuçlarını beklemek gerek.
Türk hamlesi
Aslında Türkiye, Rusya ve İran’ı ortak bir inisiyatif etrafında bir araya getiren olay, Halep’teki son insanlık dramı çerçevesinde Esad rejiminin kentin
Doğu kesimini muhaliflerden temizleyip kontrol altına almasıdır.
İlk bakışta üç ülkenin pozisyonları oldukça çelişkili, hatta birbirine zıt.
Türkiye krizin başından itibaren Esad rejiminin bir an önce son bulmasını istiyor ve bu yönde çaba harcıyor. Ankara Halep’teki katliamdan da Esad’ı sorumlu tutuyor ve fazla dillendirmemekte beraber Rusya’nın ve İran’ın sivilleri hedef alan operasyonlarını onaylamıyor.
Rusya ve İran ise krizin başından beri Esad rejimine aktif destek sağlıyor
ve Türkiye’nin de desteğine sahip muhaliflere karşı Suriye ordusunun saldırılarına arka çıkıyor.
Bu farklı -veya zıt- pozisyonlara rağmen, üç ülkenin birlikte çalışmaya yönelmesinde Türkiye’nin başlıca rolü oynadığını belirtmek gerek.
Türk diplomasisi arabulucu rolünü üstlenmiş, önce Rusya’yı devreye sokmaya, ardından İran’ı da ikna etmeye çalışmıştır. Ankara muhalifler, Rusya da rejim ve
İran üzerinde nüfuzunu kullanarak Halep’te tahliye operasyonunun başlamasına ön ayak olmuştur.
Ve sonunda görüldü ki diplomasiyle en zor şartlarda dahi bir sonuç almak mümkün. Hele bu Halep’teki gibi bir “insani misyon” olunca...
ABD şimdilik dışlandı
Kuşkusuz Rusya’nın da, İran’ın da -ve de Türkiye’nin- bu süreçte kendi siyasi amaçlarına yönelik hesapları vardır. Bir araya gelmeleri bu “hesaplar” arasında bir “ince ayar” sağlayabildiklerini gösteriyor.
Buna karşılık ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin bu girişimin dışında bırakılması Rusya ve İran açısından arzulanan bir hamle olmakla beraber, Türkiye açısından daha çok bir tepkiyi yansıtıyor. Türk hükümetini bu pozisyona sevk eden esas nedenin özellikle ABD’nin PYD/YPG konusunda yürüttüğü politika olması muhtemel.
Bu arada Washington’un (kısmen seçimlerden dolayı) Suriye konusunda inisiyatifini bizzat kaybettiğini görmemek imkânsız.
Bölgedeki bu denge değişikliğinin Trump döneminde nasıl gelişeceğini
ileride anlayacağız.