Dünya Suriye konusunda “iyi bir haber”e o kadar susadı ki Astana’da Türkiye, Rusya ve İran’ın düzenlediği konferansta Esad rejimi ile “savaşan ılımlı muhalifler”in temsilcilerinin aynı masanın etrafında
yer almış olmaları dahi, önemli bir
başarı olarak kabul edildi...
Aslında iki hasım tarafın temsilcileri konferansın sadece açılış oturumunda
aynı masaya oturdular ve ilk konuşmalarında birbirlerine daha
baştan havayı gerginleştiren sert suçlamalarda bulundular.
Zaten ondan sonraki görüşmeler “dolaylı” olarak, Rus ve Türk diplomatlarının rejim ile muhalif temsilcilerinin bulunduğu ayrı odalar arasında mekik dokumasıyla devam etti.
Bütün bu diplomatik çabaların sonunda varılan gözle görülür, elle tutulur en önemli sonuç, Suriye’de 30 Aralık’ta ilan edilen ateşkesin pekiştirilmesi için üçlü (Türk-Rus-İran) bir kontrol mekanizmasının kurulması kararıdır. Diğer olumlu bir sonuç da, tarafların -siyasi çözüm konusu görüşmek üzere-
8 Şubat’ta, BM yönetimindeki Cenevre Konferansı’na gitme kararlılığını
teyit etmeleridir.
Güç kayması
Aslında Astana’dan bu “mütevazı” sonuçların dışında daha göz kamaştırıcı
bir başarı beklenmiyordu. Burada ateşkesin devamını sağlayacak tedbirler üzerinde mutabık kalınması önemli.
Rejim ile muhaliflerin Suriye’nin siyasi geleceği konusunda uzlaşması ise
Cenevre Konferansı’nın işi...
Astana toplantısının ortaya koyduğu önemli bir gelişme var: Ateşkes ve siyasi çözüm için şimdiye kadar daha çok ABD’nin elinde bulunan inisiyatif şimdi Rusya’nın eline geçmiş durumda. (Astana’da ABD bir nevi “misafir” koltuğuna oturtuldu)... Ateşkesin kontrol işi de -BM’nin dahil olmadığı-
üçlü mekanizmanın elinde...
Bu Suriye meselesi bir “güç kayması” olayına işaret ediyor...
Astana’daki diğer dikkat çekici bir gelişme de “ılımlı muhalif” grupların birleşik bir varlık göstermeleridir.
Bu, Cenevre’deki müzakereler için de
bir altyapı oluşturuyor.
Türkiye’nin rolü
Astana Konferansı Türkiye açısından şu önemli gelişmeleri gözlerin önüne serdi:
1 Türkiye artık Suriye meselesinde önemli bir aktör. Askeri cepheden sonra şimdi siyasi alanda da bir “oyun kurucu” durumunda.
2 Türkiye bu rolünü, Astana’ya kimin davet edilmesi veya edilmemesi gerektiği konusunda başarıyla oynadı. Sonuçta PYD/YPG dışlandı, ABD ise İran’ın itirazına rağmen- kabul edildi.
3 Türk hükümeti “Önce Esad gitmeli” tezine dayalı eski tutumunu yumuşattı ve daha gerçekçi bir çizgiye geldi. Bu da Türk diplomasisine Suriye’yi nihayet 5 yıllık savaştan kurtarmak ve barışçı bir çözüme kavuşturmak için başlayan yeni süreçte aktif bir rol oynama olanağını veriyor.