Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’a suikast sonrası bir yemekteydim.
Masamızda iki ülkenin başkonsolosluk mensupları vardı.
Yemek boyunca cep telefonlarımıza düşen mesajları paylaşıyorduk.
Bir ara...
Ertuğrul Özkök telefonunu uzatıp ekrandaki bir kimlik kartını gösterdi.
“Katil çevik kuvvet polisiymiş” dedi.
Masada ve özellikle iki diplomat konukta bu mesaj “şok” etkisi yaptı.
Diplomatlardan biri ayağa kalktı. Nazik bir dille “müsaade” istedi.
Katilin çevik kuvvet polisi olduğu haberiyle sarsılmıştı.
“Biz onlara canımızı emanet ediyoruz” yorumunu yapıp uzaklaştı.
***
Sanıyorum...
Suikastın planını yapanların amaçlarından biri de buydu.
Türkiye’de görev yapan 1000 dolaylarında diplomatın kafasına şu kaygıyı dayatmak:
“Türkiye bizi koruyamıyor... Polisi bile diplomata suikast tetikçisi olabiliyorsa...”
Dünyanın iki süper büyüğünden birinin bile korunamadığı ülke algısı üretmek karanlık tezgâhların lanetli projesi...
...........................
Büyükelçi Andrey Karlov “yanına koruma almadan” gezermiş.
Anlaşılan, katledildiği sergi açılışına da korumasız gelmiş.
Ancak...
Bu bir izah oluşturamaz.
Büyükelçilikler ve konsolosluklar bulundukları ülkede özel statüdedir.
Görev yaptıkları ülkede diplomatik misyonun yapıldığı binalar o ülkelerin toprağında sayılır.
İç koruma tamamen kendi güvenlik elemanlarıyla sağlanır.
Fakat...
Kapının önünden itibaren bulundukları ülkelerin güvenlik güçleri korumasındadırlar.
Yani...
Büyükelçi Karlov kendi korumalarıyla gelmemiş olsa bile Türkiye gizli servisi ve polisiyle suikastın yapıldığı mekânın içinde, büyükelçinin geldiği ve döneceği güzergâhta güvenliği sağlamalıdır.
Kapıda “polis kimlik kartını gösteren herkes” içeri giremez.
Girebildiğini varsayalım, büyükelçinin konuştuğu kürsünün arkasında yer alamaz.
Silahını çıkardığı anda, mekânda bulunan güvenlik mensupları tarafından anında etkisiz hale getirilmelidirler. Ayrıca, katilin sağ ele geçirilmesi gerekirdi ki konuşturulabilsin.
Bunlar elbette devletin ilgili kurumları tarafından soruşturulacaktır.
Öte yandan, belirteyim ki...
MİT’e ve polise sel gibi “ihbarlar” aktığını, canlı bombalardan, suikast girişimlerinden, FETÖ, PKK ve diğer örgütler nedeniyle, güvenlik kurumlarımızın nasıl yoğun bir çalışma içinde olduklarını tahmin edebiliyorum. Geçirmekte olduğumuz olağanüstü ve duyarlı süreçte her yere yetişmenin zorluğunu da anlıyorum. Zaten şer odakları da bundan yararlanma çabasında.
..........................
Suikastı gerçekleştiren tetikçi, cinayet mahallinin hemen çaprazındaki otelde oda ayırtmış.
Bir günlük izin alıp otele gelmiş.
Resmi görevlileri koruyan güvenlik elemanları gibi koyu renk kostüm, beyaz gömlek, siyah ayakkabı giymiş, kravat takmış.
Sonra da büyükelçinin sergi açılışı yapacağı mekâna “polis kimliğini” göstererek girmiş. İkinci kattaki salonda, kürsünün hemen arkasında yerini almış.
Bütün bunlar suikastın, tek bir şahsa ait tepki nedeniyle gerçekleşmediğini, arkasında ciddi bir planlama ve örgütün varlığını gösteriyor.
Öldürülmeden ele geçirilseydi bu bilgiler katilden alınabilirdi.
Şimdi sonuçlara ulaşmak hayli zor.
...........................
Bu suikast tezgâhıyla Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının, Suriye’de çözüm için birlikte tavır koymalarının önlenmesi istenmiş.
Bu apaçık görülüyor.
Hele Suriye için Rusya, Türkiye, İran dışişleri bakanları toplantısının bir gün öncesinde “Rus büyükelçisine suikast” sürece atılmış bir dinamit gibidir.
Olayda “FETÖ’nün parmağı var mı?”
Bu sorunun da yanıtı araştırılmakta.
***
Ancak...
Değil Türkiye-Rusya ilişkilerini bir kez daha koparmak, tam tersine, bu suikast 2 ülke arasında yaklaşım iradesini daha da güçlendirmiş bulunuyor.
Bu durum “iyiye işaret.”
Diliyoruz ki ses getirecek yeni cinayetler işlenmesin.